Samsun'un Yakakent İlçesi'nde

bir ilköğretim okulunda
din kültürü ve ahlak bilgisi dersi öğretmeni
5. sınıfta öğrenim gören
kız öğrencisine
tacizde bulunduğu iddiasıyla
açığa alınmış!..
İşin garibi, iddiaya göre
daha önce de bir başka
okulda, aynı suçtan
soruşturma geçirmiş!..
Eğer iddialar doğruysa,
bu öğretmen
ruhen hastalıklı biridir...
Onu tedavi ettirmek
ve yeniden
topluma kazandırmak
varken,
bir okuldan alıp
diğerine
vermek;
o öğretmenin hastalığının ileri
boyutlara ulaşmasına
fırsat vermektir...
O kız çocuğu
durumu ailesine anlatmasaydı,
taciz olayı ortaya çıkmayacaktı...
Kız çocuğunun ailesi dışındaki
veliler de
endişe içinde...
Kafalarında
"acaba" sorusu
var!..
Diğer taraftan
bu öğretmenin ailesi ve yakınları da
etkilenmeyecek mi?..
Kim ister?..
Kim kabul eder?..
Kim katlanır;
küçük bir kız çocuğunu
taciz eden bir kocaya ve babaya...
Neresinden bakarsak bakalım,
"vahim" bir tablo
var ortada...
O kız çocuğu ve ailesinin
yaşadığı travma
kolay değil ama
öğretmenin hiçbir günahı bulunmayan
ailesinin de
durumu farklı olmayacak...
"Tacizcinin çocuğu"
ya da "tacizcinin karısı"
damgası,
o masum aile bireylerini
hırpalamayacak mı?..
Bir yanlış uygulama;
domino etkisiyle
kaç yeri birden yıkıyor...
Öğretmen suçludur elbette...
Ama ruhen hastalıklı
olduğu anlaşılan
bu öğretmene
tedavi fırsatı vermeyip,
yeniden bir ilkokula görevlendiren de
en az onun kadar
suçludur...