Herhangi bir siyasi partiyi ya da cemaati dinileştirmekten amacımız, çalışmalarında dini referans kabul edip nihai yönlendirmede partinin ya da cemaatin çıkarlarının öne alınmasıdır. Artık bu aşamada din değil, cemaat ve parti çıkarları ön planda olmaktadır. Her şey partinin ya da cemaatin doğruları istikametinde yürütülmeye başlanmaktadır
2004 Mahalli Seçimleri aday adaylık süreçleri dönemiydi.
Arkadaşlarımızdan biri ilçelerden birinde AK PARTİ'den aday adayı olmuştu. Bir başka ilçede belediye başkanlığı yapan arkadaş ona telefonda, 'sen de mi, sen mürted oldun' demesin mi?
Mürtedlik, İslam Hukukunda en ağır suçlardan biridir.
Mürtedlik, Müslüman olduğu halde herhangi bir söz, eylem ve davranışla İslamın dışına çıkmaktır ki, bu suçu işleyen kişi(erkek)nin yaşama hakkı elinden alınır. Bilhassa İslamdan çıkıp karşı tarafın safına geçip mücadele etmesi durumunda dört mezhebe göre öldürülür. Arkadaşımızı mürtedlikle suçlayan ise daha sonra aynı partiden(AK PARTİ) hem belediye başkanı ve hem de milletvekili olmuştur.
İşte bu durum, partiyi dinileştirmek anlamına gelir.
Benzer durumları bazı dini cemaatlerde de görmekteyiz.
Özellikle bürokratik tayinlerde kişinin dürüstlüğü, dindarlığı ve ehliyeti değil de 'cemaatten olma esasını' gözetleyenler de aynı şeyi yapmaktadır.
İşte İslam coğrafyasını perişan eden de bu tutum değil midir?
Müslümanlar geriye dönüp gerekli muhasebeyi çekinmeden yapmalıdırlar.
Bu tutumun sosyal, siyasal, ekonomik ve kültürel açmazları yanında dini sorumluluğu da vardır.
Yarın ilahi huzurda ne cemaat ve ne de partinin lideri kurtarabilir.
Bizler, Müslümanlar olarak biz olmak zorundayız.
Bu anlayış böyle geldi, böyle gitme zorunluluğu yoktur ve olamaz da.
Bu konu, aslında yalnız Türkiye'nin değil, tüm ümmetin çözülmesi gereken ortak sorunlarından en önemlilerinden birisidir...
Yarın bunun muhasebesini bir de vahyin ışığında yapmaya çalışalım inşallah…
Selam ve sevgi ile…