Arife ve bayramın

birinci günü Ordu'daydım...
Yani, "Kabus gecesi"ni
yaşadım...
Bu yaşıma kadar
böylesi bir yağış ve
sık aralıklarla
düşen yıldırım görmedim...
Meteoroloji,
yanılmamıştı...
Köprüler ve evler yıkıldı. Yollar
göçtü. Otomobiller su içinde
yüzdü. Sel sularına kapılan
3 kişi de hayatını kaybetti...
Bu büyük afet karşısında,
"altyapı- üstyapı"
diye kılıf aramak,
doğru değil!..
O gece oğlum erkenden yatmıştı...
Gece yarısından sonra
başlayan
ve ortalığı büyük gürültülerle
aydınlatan
o dehşeti, şükürler olsun yaşamadı...
Çünkü, her şiddetli yağışta
o geceyi hatırlayıp,
korkabilirdi...
Hangimiz çocukken
geçirilen böylesi travmaları
unuttuk ki...
O gece üzerlerine
bombalar
yağdırılan Filistinli, Suriyeli ve
Iraklı
çocukları bir kere daha düşündüm...
Geceyi gündüze çeviren
o büyük patlamalar
sırasında yaşadıkları
korkular aklıma düştü...
Böyle bir anı,
çocuklarıyla
yaşayan
anne ve babaların
ruh halleri de...
Ürktüm, endişelendim...
"Allahım, düşmanımı bile
çocuklarıyla imtihan
etme" diye dua ettim...
Elbette, hayatta her şey
var...
Ama olası
acılarda bile
Allah'tan
"Ölümün hayırlısını"
isteriz biz...
Felaketlerde
değil, ecelle
ölmek gibi...
"Sıralı ölüm"
tabiri, işte bu yüzden...
Çocuklar büyüsün, diye...