Kalemi eline alan herkes, bir şey yazabilir. Bireysel manada yazılan şeyler sınırlı sayıda insanla paylaşılıyorsa, pek etkili olmayabilir. Fakat binler, yüzbinler okuyorsa etkisi daha fazla olur.
Yazı yazmak, yazana büyük sorumluluklar yüklüyor: Bir konuda fikir yürütmek için o konuyla ilgili bütün bilgilerin doğrusuyla, yanlışıyla insanın elinin altında bulması gerekir. İnsan inandığı, doğru bildiği şeyleri yazmalıdır.
Yaşadığımız topluma karşı büyük sorumluluklarımız var. Sanatın ve edebiyatın zirve yaptığı dönemlerde ünlü edebiyatçılar, şairler yetişmiştir. Dünyanın her yerinde durum budur. 'Edebiyat fidanlığı' dediğimiz kültür ortamlarında yetişen ünlü romancılar, şairler hep gençlik yıllarından başlayarak bu edebiyat fidanlığında yetişmiştir.
Bazılarını da tarihi şartlar yetiştirmiştir. Biraz da Allah vergisi, yetenek işi. Kültür hayatımızın vazgeçilmezi olan: Dergiler, gazeteler hep bu kaynaktan beslenir: Edebiyat fidanlığından. Bir de hayatın içinden çıkan, kardelen çiçekleri gibi, çekirdekten yetişen yazı ustaları vardır.
Toplumsal refahın artmasıyla ekonomik pasta büyür. Fakat insanımızın gelişmişlik seviyesi; biraz da edebiyatın insan ruhunu ve beynini besleyen gücü sayesinde olgunlaşır.
Gençlerimize her şeyden önce eleştirel düşünce sistematiği verilmelidir. Bu sayede edebiyat fidanlığı yeşerir, kurumaz.
İnsan beyninin fikir planında olgunlaşması bir günde olmuyor. Okuyarak, anlayarak yıllara dönük bir gelişme çizgisi takip ediyor. Bu nedenle edebiyatın kültür hayatımıza tesiri, ruhumuzu ve beynimizi olgunlaştırması, okumanın yanında bir süreç meselesidir.