15 Temmuz 2016 gecesi gerçekleştirilmek istenen darbe girişimi demokrasiye sahip çıkan halkımız ve devlet kurumlarının kararlı duruşları ile engellendi.

Halkımız demokrasiye ve devletine, onun kurumlarına sahip çıktı.

Darbeyi planlayan yerli ve küresel analistler/uzmanlar eminim ki 16 Temmuz'dan bu yana 'Biz bu direnci nasıl göremedik, nerede hata yaptık, nasıl yapmalıydık' çalışmasına başlamıştır.

Bu coğrafyada oynanan satrancın bitmeyeceği kabulünü yaptığımdan ve içselleştirdiğimden dolayı, geçmişten ders alarak önümüze bakmamız gerektiğini, odaklanmamız gereken öncelikli konulara yoğunlaşmamız gerektiğine inanıyorum.

Üzerinde durmak istediğim ve önemsediğim konulardan bir tanesi Y Kuşağı gençlerimizin ilk kez karşılaştıkları darbe teşebbüsünün yarattığı travma. Zira hayatlarında siyah beyaz televizyon görmemiş, Hasan Mutlucan'ı tanımamış/dinlememiş bu kuşak, kendi ülkesinin güvenlik güçlerinin kendi halkına ateş etmesini, Gazi Meclisi ve devlete ait kurum binalarını bombalamasını gördüğünde, ciddi bir travma yaşadı. Gerçi mermilerin üzerine kol kola yürüyen, tankları durdurabilmek için canını feda eden kahraman milletimizin yarattığı olumlu etkiyi de atlamamakta fayda var. Konunun uzmanlarının darbe girişimini ağırlıklı olarak sosyal medyadan takip eden Y Kuşağımıza yönelik çalışma yapmasının yerinde olacağını düşünüyorum.

İkinci konu ekonomimiz. Rusya'nın ülkemize uyguladığı ekonomik yaptırımları geri almaya başlaması, ekonomimize şüphesiz bir rahatlama getirecektir. Ancak yakın coğrafyamızda bulunan ülkelerin yaşadığı iç huzursuzluklar ve savaşlar, uzun süreden bu yana ekonomik istikrarı yakalamaya çalışan Avrupa Birliği'nde İngiltere'nin ayrılma kararıyla yaşanmaya başlanan deprem, dış ticaretimiz için yüksek risk oluşturmaktadır. Dış ticaretimizi geliştirmeye ve riskini azaltmaya yönelik alternatif coğrafya ve ülkeler üzerine acilen eğilmemiz gerekiyor.

Üçüncü konu ise dışa bağımlı olduğumuz finansman sorununu kısmen de olsa çözebilecek yurt içi tasarrufları artırmaya yönelik adımlar atmak. Halkımızın tasarrufa yönlendirilmesi, tasarrufun özendirilmesi ülkemizin ihtiyacı olan fonların oluşmasını sağlayacaktır. Gerçi tasarruf dediğimizde iş dünyası, ekonomi çevreleri ekonomi kilitlenecek, çarklar duracak diye ayağa kalkar ancak TÜİK Hane Halkı Anketlerinde tasarruf ve borçluluk oranlarını incelemelerinde fayda var.

Dördüncü konu yine dışa bağımlı olduğumuz teknoloji. Sahip olduğumuz teknolojiyi geliştirebilmek, endüstri 4.0'ı ıskalamamak adına kamunun teknoloji ve üretime yönelik verdiği destekleri tek bir kurum altında toplamak, kaynakların israf olmasının önüne geçebilmek adına, destekler konusunda ihtisaslaşabilmek adına yerinde bir karar olacağını düşünmekteyim. Bildiğim kadarıyla ülkemizde teknoloji ve üretime yönelik finansal destekleri veren on civarında kamu kurumu olduğunu biliyorum. Bir de Avrupa Birliği IPA Katılım Öncesi Mali Destek Programı kapsamında bakanlıklarımızın verdiği destekleri ilave edersek… Ortak vizyon, ortak strateji ve ortak uygulamanın oluşmasının ne kadar zor olduğu anlaşılmıştır umarım.

Beşinci ve yine dışa bağımlılığımızın çok yüksek olduğu enerji konusu. Enerjideki dışa bağımlılığı azaltabilme konusundaki alternatif kaynaklara yönelme; öncelikli stratejisinin bir an önce revize edilerek, tüketimde var olan tasarrufun değerlendirilebilmesi adına Enerjide Verimlilik Hareketinin önceliklendirilmesi gerekmektedir. Zira sanayide, ulaşımda, konutlarda, enerji iletim hatlarında, kaçak enerji kullanımında değerlendirilmeyi bekleyen yüksek bir potansiyelin varlığı bilimsel bir tespittir.

15 Temmuz Cuma gecesi demokrasiye inanan ve devletine sahip çıkarak canını feda eden demokrasi şehitlerimize, gazilerimize, güvenlik mensuplarımıza ve kurumlarımıza minnetlerimi sunuyorum.

Sayenizde cambaz bu sefer başaramadı.

Sağlıcakla