Nasreddin Hoca'nın hikayesi meşhurdur.
Gece karanlığında evini soyup götüren hırsızı yakalayıp kadının karşısına çıkarır.
Davacı olduğunu söyleyen Hoca'nın sonunda suçlunun kendisinin olduğunu öğrenince kadı efendiye; ' Sayın kadı efendi, hırsızın hiç mi kabahati(suçu) yoktur?' sorusunu sormak zorunda kalır.
Din adına İslam coğrafyasında ve ülkemizde işlenen bunca cinayet ve katliamların sorumluları, yalnız ve yalnız bu cinayet ve katliamları işleyen çeteler midir?
Hayır, burada bizlerin, eğitim kurumlarımızın, işadamlarımızın ve devletimizin de kabahatleri vardır.
Din adına işlenen cinayetlerin ve yapılan istismarların temelinde yanlış eğitim yatmaktadır.
Burada başta ilahiyat fakültelerimiz olmak üzere Diyanet İşleri teşkilatımız ile sosyal sorumluluklarını doğru yerine getirmeyen işadamlarımızın büyük vebali vardır.
Dini doğru öğretmiyoruz, eksik öğretiyoruz.
Diyanet, 120 bin kadrosu ile Türkiye'deki din eğitimini merdiven altı din öğretiminden ve eğitiminden kurtaramamıştır, kurtaramıyor.
Herkes din adına konuşur ama ilahiyat fakültelerimizdeki hocalarımız; ya konuşmaz ya da en son konuşurlar.
İslamı doğru öğretemediğimiz içindir ki, adam vatandaşın parası ile alınan silahı vatandaşa doğrultarak öldürür, ondan sonra da verilen suyu sünnete uygun olsun diye çömelerek üç yudumda içer.
Hz. Ali ve diğerlerini öldürme fetvasını verip bunu ibadet aşkıyla yapmaya karar veren Hariciler, Müslümanlık iddiasındaydılar ve secdeye kapanmalarından dolayı alınları nasır bağlayanlardandı.
21. YÜZ YIL HARİCİLERİ DE TEHECCÜDLERİ KAZA ETMEZLER, PEYGAMBERE ÖZEL KURBANLAR KESTİRİRLERDİ.
Bunlara her şey öğretildi ama, 'bir Müslümanı kasten öldürenin ebediyen cehennemde kalacağını' öğretemedik.
Ne acı değil mi?
Fırsat bulabilirsek yarınki yazımızı İstanbul'dan yazma umuduyla iyi nöbet dileklerimle selam ve sevgiler…