YENİKAPI MİTİNGİ, TÜRK RÖNESANSINI TETİKLER Mİ?
Gülümseyen kalemiyle hepimize ışık saçan bir aydındır Gülse Birsel. Hürriyet'teki köşesinde Yenikapı mitingini yorumlayan yazısını bilmem okuma fırsatı buldunuz mu?
'Teşbihte hata olmaz' derler ya hani: Alanda toplanan milyonlarca kişinin, Sayın Cumhurbaşkanı'nın konuşmasını bir rock yıldızının sahneye çıkması gibi beklediğini yazmış.
Bu betimleme, küresel müzik kültürüne yabancı muhafazakar çevrelerce nahoş karşılanabilir. Lakin işin sosyolojik tarafına bakılırsa, Sayın Erdoğan'ın Türk toplumunda edindiği konumun bir 'siyasi parti lideri' rolünü fazlasıyla aştığını da bakan göz görüyor. Son yirmi senedir kitleleri peşinden sürükleyecek tek bir sanatçı veya tek bir sporcu yetiştiremeyen Türkiye, büyülenmiş gibi Sayın Erdoğan'ın peşinden gidiyor. Kısa aralıklarla yüz seksen derece farklı söylemlerle karşımıza çıkmasına rağmen, onu sorgulamadan alkışlayan milyonların hayranlıklarında, en küçük çözülme olmuyor. Çözüm süreci, Gülen cemaati, Rusya ile uçak krizi, İsrail ile ilişkiler gibi birçok konuda karşımıza çıkan bu söylem ve eylem farklılıkları, Sayın Cumhurbaşkanı'nın hayran kitlesini önce biraz şaşırtıyor. Lakin sonra yeni bir heyecan dalgasına dönüşüyor, alkışlar kaldığı yerden devam ediyor.
Sayın Erdoğan'ın toplum üzerindeki bu tesiri, belli risklerle beraber kuşkusuz fırsatları da beraberinde getiriyor. Fikri altyapı bakımından siyasal İslamcı geleneğinden olan Sayın Cumhurbaşkanı, uzun süren iktidar yıllarında edindiği tecrübe ile devlet yönetiminde ideolojik saplantıların yeri olmadığını zamanla gördü. Mısır'daki darbeden evvel bu ülkeye yaptığı bir ziyarette 'Laiklik' tavsiyesinde bulunduğunu hatırlayanlarınız vardır. Nitekim 15 Temmuz sürecinde de iktidarına ve devletin bekasına asıl tehlikenin nereden geldiğini bizzat yaşadı.
Bir yandan uluslararası terörün diğer yandan da onların işbirlikçilerinin saldırısı altındaki Türkiye'nin bundan sonra nasıl bir siyasal yol haritası izleyeceği, hiç şüphesiz Sayın Erdoğan'ın vereceği birbirinden zor kararlar ile şekillenecek. Kendisine her koşulda destek veren, hatta sorgulamayı bile zül sayan hayran kitlesi, ona bu kararları alma gücünü veriyor. Ama alınacak kararların doğruluğu konusunda yol arkadaşlığı yapabileceği Türk aydınlarıyla arasındaki güven bunalımı yüzünden hata yapma riskini paylaşacak kimsesinin olmadığı, bir başka gerçek olarak karşımıza çıkıyor.
***
Yenikapı'da toplanan vatandaşlarımızın sayısını emniyet kaynakları beş milyon olarak vermiş. Bu muhteşem bir kalabalıktır. Aynı anda diğer vilayetlerde toplanan yüzbinlerce insanı da bu sayıya eklemek yanlış olmaz. Nerden bakılırsa bakılsın, bu mitingin Türk tarihinde yepyeni bir dönemi tetikleyebilecek bir toplumsal hareket olduğu aşikardır.
Üç büyük siyasi partinin liderlerinin, kitleleriyle beraber, ellerinde Türk bayraklarıyla destekledikleri bu mitingde, öne çıkan, hiç şüphesiz milli birlik ruhudur. Bu pozitif rüzgarın Türkiye'nin yelkenlerini şişirerek kalkınmaya, üretime, çağ atlamaya yönlendirilmesi; hem mümkün hem de gereklidir.
Ancak bunu yapabilecek devlet mekanizmasının neredeyse tüm çivileri son yirmi yıl içinde atmış durumdadır. Kamunun tüm kademelerinde liyakat unutulmuştur. Partizanlığa, mikro milliyetçiliğe, cemaat kültürüne veya ekipçiliğe dayanan adam kayırmacılık, kamu idaresini tıkamıştır. Eğitim sistemi, bilimsel düşünen nesiller yetiştirmek yerine her koşulda biat eden ama asla sorgulamayan milyonlar üretmektedir. Son olaylarla beraber ordu moral olarak çökmüştür. Polis yorgundur. Adalete güven yerlerde sürünmektedir. Bölücü terör sorunu içten içe büyümektedir. Dış politika, günlük esen rüzgarlara göre yön değiştirmektedir.
Hal böyleyken, içinden geçmekte olduğumuz kaotik atmosferde bu devasa sorunların çözümü için alınacak kararların, büyük bir toplumsal reform dalgasını arkasına alması gerekiyor.
***
Osmanlı'nın duraklama ve gerilemesinde en önemli sebeplerden birisi, Avrupa'daki reform ve Rönesans hareketlerini ıskalaması olarak kabul edilir.
Avrupa'da özgür düşüncenin, özgür sanatın, özgür sermayenin temellerinin atıldığı bu dönemde Osmanlı'nın benzer hamleleri yapması mümkün değildi. Aynı zamanda İslam halifesi olan Osmanlı padişahları, hiçbir zaman toplumdan kayda değer bir reform talebiyle karşılaşmadı. Son üç yüzyıl içinde ülkemizde oluşan tüm reform hareketleri ise dış etkilerle geldi. Bazen bir askeri yenilgi, bazen bir siyasi baskı ya da ekonomik açmazlar yüzünden değişimler yaşandı. Dış etkilerin zorladığı değişimler, Türk toplumunda alerji uyandırdı. Bu yüzden değişim hareketleri ekseri güdük kaldı, topluma kısmen benimsetilebildi.
Kurtuluş Savaşı'nın verdiği coşkuyla Atatürk döneminde başlatılan reformların, tam manasıyla olmasa da Yeniçağ Avrupası'nda yaşanan Rönesans hareketlerine benzer bir tesir yarattığını söyleyebiliriz. Lakin bu dönem, Atatürk'ün ölümü ve İkinci Dünya Savaşı yüzünden kesintiye uğradı. Daha sonraki dönemde ise kısır bir sürece girdi, kısmen tabulaştı. Siyasal İslamcıların yükselişe geçtiği son yirmi yıl içinde büyük ölçüde erozyona uğradı. Türkiye'nin inşaat ve finans sektörlerinde atılım yapmasına rağmen sanat, spor, yaratıcı ve özgür düşünce, eğitim, hukuk, güvenlik, kamu yönetimi, özel sermayenin güçlenmesi, terörle mücadele ve diplomasi zaaflarına uğradığı bir dönemece girildi.
Milyonların milli birlik ve demokrasi talebiyle sokaklara indiği 15 Temmuz sonrası süreç, aslında Kurtuluş Savaşı'ndan sonrakini andıran toplumsal bir dinamizmi beraberinde getiriyor. Bu dinamizm, hukuk devletinin yeniden inşası, milli bilincin yerleşmesi, eğitim ve kültür reformlarına yöneltilebilirse etkileri müthiş olabilir.
Türk toplumunda büyülü bir popülerliği bulunan Sayın Cumhurbaşkanı, dört asır evvel es geçilen Türk Rönesans hareketini tetikleyerek tarihe geçme şansına sahiptir. Sayın Erdoğan, içinden çıktığı siyasal İslamcı akımı Atatürk'ün kurucu ilkeleriyle barıştırabilir; muhafazakar dünyayı demokrasi, sanat ve medeni hukukla harmanlayabilir. Bu samimiyeti göstermesi halinde, başta ülkücü ve ulusalcı aydınlar olmak üzere muhalif kesimden açık destek gelecektir.
Aksi halde, Yenikapı başta olmak üzere, Türkiye'nin tüm meydanlarında toplanan on milyonların heyecanı zamanla törpülenecektir. Hatta ülkemizi karıştırmak için fırsat kollayan dış güçlerin sokağa dökülme alışkanlığı kazanan kitleleri provoke etmesi ihtimali göz ardı edilemez. Kontrolsüz güç, tehlikelere açıktır.
Sayın Cumhurbaşkanı, anayasanın verdiği yetkileri toplum nazarındaki etkisiyle birleştirerek, hükumetin bilimsel eğitim, liyakate dayalı kamu idaresi, özgür düşünce, bağımsız adalet, yaratıcı sanat, üretime dayalı ekonomi ve güven veren bir dış politikaya dayanan bir reform programı açıklamasını sağlamalıdır.
Yenikapı ruhundan kendimize özgü bir Rönesans hareketi çıkarabilirsek, önümüzdeki yüz yıl boyunca kimse Türk milletini durduramaz.