Demokraside herkesin sözü ciddiye alınmalıdır. Halkın sesini duyan rejimin adıdır demokrasi. Öyleyse demokrasi içindeki bütün yöneticiler, ayırım yapmadan herkesi talep etmesi halinde dinlemelidir. Yoğunum, zamanım yok, dönemedim…vb. mazeretlerle talep sahiplerini atlatmak, antidemokratik bir uygulamadır ki bunu yapanlar, asla demokrat olamaz. Kimlikleri içinde, diktatörlük gizlidir.

Esasen defalarca söyledim, yazdım. Talebi cevaplamamak muhatabı yok saymaktır ve hakarettir.

15 Temmuz gecesi halk demokrasi için sokağa çıktı mı? Çıktı. Darbe girişimine dur dedi mi? Dedi. Pekiyi halkın talep, fikir önerisi ve şikayetlerinin yüzde kaçı yerine gelmişti o geceye kadar acaba? Kaç kişiyi talepleriyle ilgili veya düşüncelerini dinleme konularında yoğunluk gerekçesi göstermeden dinleyebilmişti ilgililer? Bunun muhasebesi iyi yapılmalı. Yüzlerce uyarı, talep ve fikir önerisinin ilgili ve yetkililerin yoğunluk kalkanından geri döndüğüne ben şahidim. Eğitim, kültür, sanat alanında su yüzüne çıkmış çalışmalarımı uzun zamandan beri yetkililere arz ediyorum. Bu konularda hizmet etmek istediğimi bildiriyorum. Bakarız dendi defalarca ancak ne olumlu ne de olumsuz bir cevap alamadım gitti. Hizmet ettiğim bu alanlarda yüzlerce dava arkadaşım da var, gözlerini açmışlar hizmetimi beklediklerini söyleyip duruyorlar. Ancak aralarından bazıları yüzüme karşı sosyal medyaya da yansıyan şu acı yorumu yaptılar, çok üzüldüm. Yorum şuydu:

'Sen Cumhuriyet öğretmeni şiiri yazdın, Atatürk'ün mücadelesini tiyatro oyunu yaptın; Manas Destanı'nın verdiği dersleri, iyi anlaşılsın diye müzikale dönüştürdün; yakın tarihimizin sağ sol çatışmalarının devlet içine sızan güçlerce organize edildiği tezini savunan Vebal romanını yazdın. Hangi cemaat sana şefaat edecek de göreve geleceksin?' Bu sorunun haklı sorulduğunu 15 Temmuz tarihinde herkes gibi ben de çok iyi anladım. Devleti yönetenler hep art niyetli örgütlenmelerin sızma organizasyonlarının etkisiyle atama yapmışlar. Bu acı durum, şok edici gözaltılardan ve bu zamana kadar makam mevki sahibi olmuş olanların hep o örgüt başlarına iltifatlar düzdüklerinin medyaya yansımasından açıkça belli oluyor.

Neyse… olan oldu bu zamana dek. İnşallah sorumluluk sahipleri yeterince ders almışlardır. Artık sızmaların önüne geçmek isterler inşallah. Açık önerim şu:

Demokrasi için halkı iyi dinlemeliyiz. Bunun yolu da var olan ve halkla yakın temasta olan sivil toplum kuruluşlarının devlet adamlarınca iyi takip edilmesidir. Kim olursa olsun makamlara gelen bütün talep, şikayet, öneri ne varsa ciddiye alınmalı; herkes dinlenmeli ve bunlarla ilgili olan sivil toplum kuruluşlarıyla müzakereler yapılmalıdır. Böylece halkın sesine kulak verenler kuruyu yaştan ayırma istihbaratını da daha kolay yaparlar. Demokrasi için yasal dernek, oda, sendika… gibi sivil toplum kuruluşlarından yararlanılmalıdır ama kitlesel anketlerle onlara da sızmalar olma durumunu iyice takip etmelidir. Çıkar ilişkilerini ve sinsi niyetleri, kitlelerin denetiminden kaçırmak çok zordur çünkü.

Demokrasi için herkes önemsenmelidir ve her türlü yorum, eleştiri ciddiye alınmalıdır. Hiçbir cemaat, dernek, vakıf, sendika, oda… belli bir özelliği nedeniyle ayrıcalıklı görülmemeli. Bütün iktidarlar bu ayrıcalıklı görme hastalığına tutuldu bugüne dek maalesef! Bütün icraatları kitlelere açık tutabilecek bir yönetim denetim sistemi kurmalıyız artık. Demokrasi için…