Yaşadığım kentten dışarı çıkıp uzaklara gidişimde, beni o kente çeken nedir diye düşünürüm. Bunda alışkanlıkların, duyguların yanında, kentin cazibe merkezi olmasının da rolü çok önemlidir.

Şehirler cazibe merkezi olma vasfını muhafaza ettiği sürece çekim alanı oluştururlar. Tiyatro salonlarıyla, sinemalarıyla, kültür merkezleriyle… İnsanlar şehrin canlılığından çıkıp, doğayla iç içe sayfiye yerlerinde olunca; daha çok düşünmeye ve hayal kurmaya vakit bulabiliyorlar.

Ben de kendi doğup büyüdüğüm topraklara ;köyüme geldim. Burada ,sinema ,tiyatro ve kültür merkezleri yoktur ama işinde gücünde olan insanlar var. Herkesin bir görevi var . Bir şeylerle meşgul oluyorlar. Zaten onların sinemaya ,tiyatroya gitmeye vakitleri de yok. Sadece televizyonla idare ediyorlar. Buna rağmen teknoloji her tarafı sarmış. Herkesin elinde internete bağlı cep telefonları…Dünyanın küçüldüğünü ,şehirle köy arasındaki farkın kaybolduğunu hemen anlıyorsunuz.

İnsan her yerde insan. Duygularıyla, hayal gücüyle ,düşünen beyniyle …

Eskiden var olan şehirle köy arasındaki farklılıkları ulusal televizyonlar ortadan kaldırmış. Şimdilerde herkes, her konuda bilgi sahibi oluyor. Bilgi akışı sınır tanımıyor. Ülke sorunları hakkında herkes bilgili. Bütün bunlar milli birliğimizin bekasını oluşturuyor.

Düşünen, araştıran beyinler artık her tarafta yaşıyor. Eğitim sayesinde insanımızın beyin gücü artmış. Şehir dışına yaptığım farklı zamanlardaki her yolculukta insanımızın gülen yüzünü gördükçe geleceğe dair ümitlerim artıyor. Ben de mutlu ve umutlu oluyorum.