Günümüzün en büyük sorunu olan hiperaktivite, her ebeveynin kabusu olmuş durumda. Ancak her hareketli olan çocuk bu şekilde tanımlanamaz. Çocuğun hiperaktivite tanısı alabilmesi için; Söz konusu belirtilerin kendini en az 6 ay boyunca göstermiş olması, 7 yaşından önce ortaya çıkması, bozulmaların iki ya da daha fazla ortamda görülmesi ve sosyal, akademik faaliyetlerinde önemli bozuklukların olması gereklidir. Bu belirtiler çocuklarında görülmediği halde birçok ebeveynden gelen sorular şu şekilde; ''Çocuğum çok soru soruyor, çok fazla konuşuyor, çok haraketli ve her söylediğimiz şeyi tekrarlamamızı istiyor. Sorunu nedir? Nasıl çözeceğiz bu durumu? Çok bunaltıyor bizi. İki dakika sabit oturmuyor…'' Tebrikler! Sağlıklı bir çocuğunuz var.
Çocukluk dönemi, birçok çaresizlik ile baş etme dönemidir. Her işini kendisi yapabilen ve her şeyi yapma hakkına sahip yetişkinler arasında yaşayan güçsüz bir varlıktır çocuk. Bu durum içerisinde varlığını kabul ettirmek ister. Bilgiye her zaman açtır. Her öğrendiği konu üzerinden sorular sorar, hatta yüzlerce kez bu soruları tekrarlama isteği duyar. Aynı zamanda aile içerisinde ve sosyal çevresinde kendini kabul ettirmek için sürekli bir çaba gösterir. Tüm bunları yaparken bir keşif içerisindedir. Öğrenmenin verdiği haz ve merak ile her konuya girişken davranır çocuk. Aslında bu merak evrensel bir olgudur. Doğadaki tüm varlıklar her zaman en iyisi için çaba gösterir. Eksiklik duygusunu kapatabilmenin tek yolu öğrenme ve hayatı keşfetmedir. Çocuğun sosyal ortamını değerlendirmesi çok önemlidir. Çünkü kontrollü eğitim için en iyi fırsattır. Çocukların kendileri ile iletişime geçmesine izin veren ebeveynler çocuğun öğrenme sürecinin başkahramanlarıdır. Çocuklar bu sayede; nasıl konuşulması gerektiğini, hangi sorulara nasıl cevaplar ya da tepkiler verilmesi gerektiğini öğrenirler. Birçok kez sizde rast gelmişsinizdir. Çocuğa adın ne? Yaşın kaç? Gibi sorular sorulduğunda çocuklar genelde iki tarz cevap şekli sergilerler; birinci olarak, cevap veremeden annesine bakan ya da direkt annesinin kucağına kafasını gömen çocuklar. İkinci olarak soruları cevaplayan hatta cevaplamakla kalmayıp karşı tarafa da sorular soran çocuklar. Olağan süreç ikinci durumdur. Çünkü normal şartlarda çocukların sosyal ortamda gördüğü olağan süreç budur.
Önemli olan çocuğun bu hareketliliğini, merakını çocuğun psiko-sosyal gelişimini en iyi şekilde tamamlamasını sağlamak için yönlendirmektir. Aşırı hareketliliği yüzünden çok eleştirilen, sürekli ikaz edilen, ceza verilen dur sus yapma gibi komutlar alan ve sosyal ortamlardan dışlanan çocuklarda başta özgüven eksikliği olma üzere duygusal sorunlar da oluşabilir. Bunların gerçekleşmemesi için yapılması gereken çocuğun olağan büyüme akışına karşı gelmemektir. Ebeveynlerin üzerine düşen görev çocuklarının sessiz kalmasını sağlamak adına, eline tablet ya da akıllı telefon vererek bir yerde sabit kalmalarını sağlamak değildir. Onların arkadaşlarıyla bağırarak oynamalarına, koşmalarına, dünyayı anlamak için birçok soru sormalarına ve bu cevaplara inanmak için tekrar tekrar sormalarına izin vermektir.