15 Mart 2011 tarihinde, muhaliflerin BAAS partisi ve Beşar Esad'ı indirmek için başlattıkları olaylar ve bu harekete karşılık verilmesi ile birlikte; Suriye bir iç savaşın içine girmiş bulunmakta ve o tarihten bu yana iç savaş, giderek yaygınlaşmıştır. ABD, Suriye'de Esad rejimine son vermek için başlattığı bu harekette, Türkiye'nin de görev üstlenmesini istemişti. Türk Hükümeti, bu göreve ne kadar hevesli imiş ki, cuma namazının, Şam'daki Emevi Camisi'nde kılınabileceğini bile dile getirmiştir. Fakat, Suriye'deki savaş ne ABD ve ne de Türkiye'nin istediği şekilde gelişmemiş ve IŞİD, PYD ve diğer gruplar savaşta yer alarak; kimin kim ile olduğu belli olmadığı bir arapsaçına dönüşmüştür. Muhtemelen belirli bir süre sonra, ABD, Irak savaşında Türkiye'nin tutumu dolayısıyla, Türkiye yerine PYD terör örgütü ile ilişki kurarak, Türkiye yerine kendine müttefik olarak, PKK'nın uzantısı olan PYD'yi tercih etmiştir. Savaşın gidişatındaki, karışıklıklar ve Ortadoğu'ya da el atma niyeti ile, bu karmaşa içinde Rusya 'da yerini almıştır. Bu savaşta mülteci sorunu dolayısı ile Türkiye, çok fazla mağdur olan ülke durumunda kalmıştır. Halen 3 milyon civarındaki mülteci sorunu ile baş etmeye çalışmaktadır. Dünya ülkeleri bu sorunda, Türkiye'yi yalnız bırakmış ve kendilerine göre de tavsiyelerde bulunmuşlardır. Elbette, bu durum sözde Arap Baharı, bana göre Arap yangınında da böyle olmuştu. Batılılar, yangını olduğu gibi bırakarak seyretmektedir.
Ayne'l Arap, yani Kobani'de, Peşmergelerin geçişine Türkiye'nin izin vermesi ve Batının desteği ile IŞİD'e karşı zafer kazandığını zanneden PYD, sarhoşluk içinde, ABD'nin desteği ile Türkiye'nin Suriye sınırında ilerlemeye devam ederek, Akdeniz'e kadar uzanacak olan bir koridor açma girişiminde bulunmaktadır. Bu hareketi ile hem Akdeniz'e uzanmak isteğinin yanında, kendilerine göre kurulacak olan Kürdistan'ın Suriye ayağını ortaya koymaya çalışmaktadırlar. Elbette, bir terör örgütü olarak kabul ettiğimiz PYD'ye, ABD paye vererek, bu örgütün terör örgütü olmadığında ısrar etmektedirler. Bu anlayış öteden beri üzerinde durduğum, Batının gülümseyen, fakat her zaman çıkarları için ikili oynamaktan çekinmeyen karakterini ortaya koymaktadır. Bu husus üzerinde durmadan, Türkiye'nin çıkarlarına göre hareket etmeliyiz.
Esas olarak, Güney sınırımızda haritadan görüldüğü üzere, PYD tarafından işgal edilmiş gibi görülen alanlarda, saf bir Kürt topluluğu yoktur. Muhtemelen Arapların nüfusu Kürtlerden daha fazladır. Bu durum ileride, bu alanlarda bir Arap, Kürt çatışmasını ortaya çıkaracaktır.
Türkiye kendisini tehdit eden bu duruma, daha fazla tahammül edemezdi. Sonunda 24 Ağustos 2016 tarihinde Türkiye, Suriye sınırını geçerek ÖSO ile müşterek olarak olaya müdahil olmuştur. Şunu açıkça ifade etmek gerekir ise, bu hareket iki yıl önce başlamalıydı. PYD'nin Fırat'ın doğusuna çekilmesi kırmızı çizgimizdir ve bu husus ABD'ye müteaddit defa bildirmiştir. Her ne hal ise, sınırı geçerek Cerablus'a doğru hareket eden, ÖSO ve TSK'ya karşı IŞİD tası tarağı toplayarak kaçmasına rağmen; PYD'nin Fırat'ın doğusuna çekilmemekte ısrar ettiği görülmektedir. Muhtemel PYD ve TSK'nın çatışmasından endişe duyan ABD, her gün Türkiye'ye karşı söylemlerde bulunmaktadır. Zaten, oldukça gerilmiş olan, ABD ile Türkiye ilişkilerinde, fazlaca hassas olmaya gerek de yoktur. Ya PYD Fırat'ın doğusuna çekilecek veya Fırat'ın doğusuna çekilecektir. Çünkü, PYD'nin TSK karşısında hiç de şansı yoktur, bu ABD tarafından da bilinmektedir. Allah'tan TSK'ya başarılar diler, saygılarımı sunarım.