Bizde öteden beri devam edegelen onulmaz bir hastalığımız vardır. Birisine şu konuda bir konuşma yap veya bir yazı yaz dediğiniz zaman, zat-ı muhterem Âdem ile Havva'dan başlayarak anlatmaya başlar. Anlatır, anlatır ve sonunda zamanım kalmadı diyerek esas konu üzerinde bir iki cümle söyleyerek sözünü bitirir. FETÖ darbe girişiminden sonra ortalıkta gezenlerin hepsi de aynı metodu uygulamaktadır. Özellikle televizyonlarda birbirine karşıt gruplar, ağızlarına ne gelirse söylemekte ve bunun yüzünden sonuca ulaşmak bir tarafa, işleri daha da karıştırmaktadırlar. Bütün bunlar darbe hareketinden sonra, milli berberliğimiz için bir paydada birleşme ümitlerimizi ortadan kaldırmaktadır. Konuşulan konular; laiklik, başörtüsü,
Cumhuriyetin kuruluşundaki hatalar ve bunlara karşı verilen cevaplardan ibarettir. Elbette bu şekildeki konuşmalar, FETÖ'cülerin işine yaramakta ve yer altına çekilerek uyku dönemine giren bu cemaatin mensupları, olanlara kıs kıs gülmektedirler. 1960, 1980 darbelerini ve daha sonraki post modern darbeleri görmüş birisi olarak; şunu ifade edebilirim ki böyle durumlarda sap ile samanı ayıramıyoruz. Halbuki darbelerin bize bir şeyler öğretmesi gerekmez mi idi. Hala Yassıada Mahkemelerini,1980'den sonra olan mahkemeleri ve Ergenekon mahkemelerini hatırlıyorum. Toptancı bir zihniyetle bu mahkemelerden istenilen sonucun alındığını da maalesef göremedik. Tüm yapılması gereken işlerin aksine, ortalığı daha da karıştırarak, o zamanlardan bugüne kadar devam eden kan davaları ve kinin birikmesine neden olduk. Bugün geldiğimiz durumda bütün bu yanlışların rolü de büyüktür.
Daha önceki bir makalemde, FETÖ ile mücadelede soğukkanlı olmak, yavaş ve emin adımlarla ilerlemek gerektiği üzerinde durmuştum. Eğer FETÖ'yü, Türkiye Cumhuriyeti'nin en ince damarlarına kadar nüfuz eden bir organizma olarak kabul edecek olur isek, öncelikle bu organizmanın başının ve başından çıkarak perifere doğru yayılan iletişim hatlarının koparılması gerekir. Elbette bunun için de mali olanaklarının da ortadan kaldırılması gerekir. Eğer, en sondan başlanacak olur isek, virüslerde olduğu üzere, yeniden replikasyonla yeni yeni hücrelerin oluşmasına neden olunabildiği gibi, bu ortamı daha da karıştırmaktan öte bir şeye yaramayacaktır. Yalnız burada çok güç olan husus ise, hala daha bu örgütün nasıl çalıştığı ve nerelere kadar sızdığının belirsizliğidir. Bu hali ile 1960 ve 1980 darbelerine hiç benzememektedir. Kim ne derse desin, eğer F. Gülen bir Amerikan projesi olmasa, onun iadesi çoktan gerçekleşmiş olur idi. Ülkemizdeki bu konuda ortaya çıkmış olan düşünceden de ABD rahatsızlık duymaktadır. Daha önceki makalelerimde de belirttiğim gibi, dünyadaki süper güçlerin düşüncelerini çok iyi biliyorum. Kendi çıkarlarından başka bir şey düşünmezler ve on yılık, yüz yıllık hatta bin yıllık projelerinin başındadırlar. Bundan vazgeçmezler. Ortalığı karıştırmak onlara her zaman zevk verir, bundan da her zaman çıkarları vardır. Kendilerini dünyayı idare eden ve şekil veren yeryüzündeki ilahlar olarak görürler. Hedefleri ise; küçük küçük parçalar ayırdıkları dünyada enerji kaynaklarına da el koyarak dünyanın efendisi olmayı hedeflemektedirler. Petrol, doğalgaz olarak; dünyadaki rezervin % 60'ını bulunduran Ortadoğu, onlar için çok önemlidir. 'Bir adamla petrol, bir damla kandır'.Yalnız, burada önemli olan dökülen kanların, kendi kanları değil, Ortadoğu'daki halkların kanıdır. 'Kurban Bayramınız mübarek olsun'. Selamlarımla.