2004 yılıydı... Bir grup Rumeli sevdalısı arkadaşla beraber kurduğumuz Samsun Mübadele Derneği'nin henüz emekleme dönemiydi. Hemşehri dernekçiliğinin henüz davul zurna eşliğinde etli pilav yemekten ibaret zannedildiği o tarihlerde; farklı projeler üretmeye çalışan bir yönetim kurulumuz vardı. Samsun'dan ilk defa Yunanistan'a bir gezi düzenlemenin, Türkiye'nin ilk mübadele müzesini Samsun'da açmanın, uluslararası çapta akademik kongreler tertiplemenin konuşulduğu o günkü yönetimin en parlak projelerinden biri de Atatürk'ün doğduğu evin örneğinin Samsun'da açılması idi.
Projemizi üç mübadil kökenli belediye başkanı Sayın Hayati Tekin, Sayın Mustafa Yılmaz ve Sayın Halil İnci'ye aynı anda bir akşam yemeğinde anlattık. O zaman kendilerinden talebimiz, konuyu Sayın Büyükşehir Belediye Başkanı Yusuf Ziya Yılmaz'a beraberce arz etmeleriydi. Hayalimiz, bu iş için Doğupark'ta bize yarım dönüm yer gösterilmesiydi.
Eğer o gün düşündüğümüz olsaydı, Samsun genelinde bir kampanya açacaktık. Kimisi temelini atacaktı, kimisi kapısı bacasını, kimisi de çatısını üstlenecekti. Böylece Samsunluların elbirliği ile Doğupark gibi gözde bir yerde sembol bir yapı hayata geçirilmiş olacaktı.
Ancak Sayın Hayati Tekin, projeyi çok sevdi. İşi üstlendi. "Gelin bu işi Kutlukent'te yapalım." dedi. Biz de projemizi tamamlama sevdası ile hiç itiraz etmedik. O zamanlar kendisine Asarağaç Tepesi'ni önermiştik. Ama o, "orası çok gözden uzak, Kirazlık deresinin yanında, şehirlerarası karayoluna cephe bir arazim var, orası daha uygun olur." deyince biz de kabullendik.
Dışişleri Bakanlığı ile temasa geçildi, Selanik başkonsolosluğundan evin röleveleri temin edildi. 2006 yılı haziranında da tamamlanarak açıldı.
Doğruyu söylemek gerekirse, yer seçimi iyi değildi. Kirazlık deresi kenarında, kurbağa vraklamaları arasında, ilk bakışta sanayi sitesinin trafo binası zannedebileceğiniz bir Atatürk evi, biraz amatör kaçmıştı. Turist kafilelerinin park edebileceği bir alanı yoktu. Belediye, buraya donanımlı ve istikrarlı görevli temin etmekte zorlanıyordu. Ama netice itibarı ile Kutlukent'e ve Samsun'a değer katmıştı.
Her neyse... Gel zaman, git zaman on sene sonra Karayolları buradaki yan yolları bütünleştirme ihtiyacı duydu. Zira yan yolların bölük pörçük olması önemli kaza risklerini beraberinde getiriyordu. Ama Atatürk evi, yan yola sıfır konumdaydı. Derenin üzerine yapılacak ilave köprü, binanın temellerine dayanıyordu. Yetkililer de o zaman yapılan hatayı düzeltip binayı başka bir yere taşımak üzere yıkıverdi.
Büyükşehir Belediyesi yetkilileri, Atatürk evinin yeri için daha önce bizim de aklımızdan geçen Asarağaç Tepesi'ni düşünüyorlarmış. Burası, turist kafilelerinin araçlarını park edebilecekleri ve daha ferah bir tasarıma sahip olacakmış.
Bu bölgenin seçilmesinin sebeplerinden birisi de projenin mübadele derneğinin fikir havuzundan çıkması ve Asarağaç civarının önemli mübadil yerleşim bölgelerinden biri olması galiba...
Ancak bu konuda Samsun yerel basınının önemli kalemlerinden ve STK'larından itirazlar yükselmeye başladı.
Gazetemizin başyazarı Sayın Necdet Uzun, inşaatı devam eden panorama 1919 müzesi civarını önerdi, çünkü hem milli mücadele konseptine yakışıyor hem de ilk adımın atıldığı iskeleye yakın bir konum taşıyordu. Ayrıca turistlerin bölgede daha çok zaman geçirmesi sağlanabilirdi.
Diğer bir üstat Sayın Ragıp Göker de benzer düşüncelerle Doğupark'taki Bandırma Müzesi'nin yanını öneren bir yazı kaleme aldı. Bu minvalde birkaç yazı daha okudum, takip edebildiğim kadarıyla kentin önde gelen STK yöneticileri de Asarağaç Tepesi'nin gözden ırak olacağı görüşünde.
Bu tercihte politik bir tavır arayanlar da var ama doğrusu Sayın Yusuf Ziya Yılmaz'ı yakından tanıyan birisi olarak ben buna ihtimal vermiyorum.
Peki, bu projenin on sene önceki fikir babası olan Samsun Mübadele Derneği meseleye nasıl bakıyor derseniz...
Görebildiğim kadarıyla yenisi yapılmadan eskisinin yıkılması mübadil camiasında sessiz bir üzüntü yaratmış. Ancak en kısa sürede yenisinin tamamlanacağından şüphe duyulmuyor.
Yeni yer konusunda mübadiller arasındaki öncelikli tercihin panorama 1919 müzesi çevresi ya da ilk hayal edilen yer olan Doğupark olduğunu söyleyebiliriz.
Asarağaç Tepesi'nin konseptine Atatürk evi tek başına yakışmıyor. Burası daha çok bir piknik alanı ve turistlerin pek yolu buralara düşmüyor. Eğer Büyükşehir Belediyesi burada ısrar edecekse tepenin konseptinde bir genel düzenleme yapılabilir. Sözün gelişi, Atatürk evinin yanına bir iki tane cumbalı Selanik evi konarak bir sokak elde edilebilir. Tarihi fotoğraflardan yararlanarak bazı heykel, giydirilmiş manken ve rölyefler eklenebilir. Rumeli'ye özgü mimari kullanılarak tanınmış bir Osmanlı camiinin kopyası projeye konabilir. Geleneksel Rumeli düğünleri için bir mekan ve bir Rumeli lokantası ile içerik zenginleşebilir. Bu durumda Atatürk evi, mangal kokuları arasında yalnız bir yapı olmaktansa yaşayan bir tesis haline gelebilir. Asarağaç Tepesi'nde mini bir Selanik oluşturulur. Bu, turizm için de bir çekim odağı olur. Samsun'a cazibe katar.
Ancak bunlar hem maliyetli hem de zaman isteyen projeler... Bunun yerine turistlerin kolayca ulaşabileceği, şehrin kimliğine yakışır bir yer bulunsun denirse aklın yolu, panorama 1919 müzesi ya da Doğupark'ta Bandırma vapurunun çevresini gösteriyor.

**************************

Dijital bayram...

Çocukluğumdan beri "nerede o eski bayramlar" lafını duyarım, doğrusu bundan pek de haz etmem. Devir değişiyor, teknoloji ilerliyor, insanoğlu bazı gelenekleri yavaşça tarihe gömüyor; bunu beğenmesek de kabullenmek lazım.
Eskiden bir hafta on gün önceden sevdiklerimize tebrik kartları yazıp atardık. Sonra cep telefonları ve internet çıktı, kartların yerini e postalar, SMS'ler aldı.
Yakın zamana kadar "ne büyük kolaylık" diye seviniyordum bu işe... Yakında olanları ziyaret ediyorsun, uzaktakilere bir elektronik selam gönderiyorsun... Teknoloji, geleneksel bayram seronomilerinin hizmetinde!
Lakin sosyal medya çıktı, mertlik bozuldu... Bayramın ilk günü Allah kabul etsin, kurbanımızı kestikten sonra bütün gün bipleyip duran akıllı telefonuma bakacak oldum. Bir de ne göreyim?
Yüzlerce facebook, whatsapp, Twitter, instagram mesajı... E postaları ve SMS'leri de sayarsak; belki bin tane tebrik mesajı var...
Ne yapacağımı şaşırdım.
Bir ara "bütün mesajlara cevap yazsam mı" diye geçirdim aklımdan. Sonra vazgeçtim, çünkü en az bir günümü alacaktı. Bunun yerine vaktim yettiği kadar yaşlıları dolaşmaya çalıştım ama şurası bir gerçek ki teknoloji gelenekleri yeniyor. Benim gibi yapanlar günbegün azalıyor.
İçimden bir ses bir iki seneye kalmaz, millet deniz kıyılarında güneşlenirken kurbanlarının nasıl kesildiğini cep telefonlarından izleyeceğini söylüyor.
Yaşlanıyoruz galiba...