Samsun'un
önemli şirketlerinden
Erçallar da
2013 yılında
Nijerya'da
FETÖ'nün
gazabına uğramış!..
İsmet Erçal'ın "Kazancın
yarısını istediler"
ifadesi,
bana hiç de yabancı değil...
5 yıl önce
FETÖ'nün
kumpasına uğrayan
Galip Öztürk,
kimine göre "himmet"
kimine göre de "haraç"
olarak kabul edilen
adeta mafyavari "çökme"
uygulamasının
varlığını, kamuoyuna
duyuran ilk işadamıydı...
Galip Öztürk; 2011 yılında, holdingin kazancının
yüzde 50'sini
vermediği taktirde
hapse atılacağı
tehdidine rağmen
"Yıllarca hapis yatarım
yine de vermem. İdam da edilsem yine vermem"
diye sesini yükseltmişti...
Bu teklifi yapanların
adlarını da tek tek kamuoyuna
açıklamıştı...
Hem Silivri Cezaevi'nde hem de tahliye
olduktan sonra yaptığı
açıklamalar, birçok yaygın gazetede çıkmıştı...
Recep Tayyip Erdoğan, 17-25 Aralık yargı darbe girişimden sonra
işadamlarından bu yönde
şikayetler almış,
toplantılarda
"bildiklerinizi söyleyin"
demesine rağmen
Galip Öztürk ve onun
yüreklendirdiği birkaç işadamı dışında
hiç kimse şirketlerine "çökme"
girişimini anlatmamış ya da
anlatamamıştı...
Hak vermiyor da
değilim. Çünkü, "Korku imparatorluğu"
her yeri sarmıştı. Böyle zamanlarda
konuşmak, devlet içindeki
FETÖ yapılanmasını karşına almaktı...
Maliyesi, çalışma müfettişleri,
polisi, jandarması, hakimi ve savcısıyla
kim başını derde sokmak isterdi...
Birçok işadamı;
canı yandığı halde,
işte bu güç karşısında
susmak zorunda
kaldı...
Galip Öztürk'e de
"sus" denildi. Aksine o sesini
daha çok yükseltti.
Sonuç ne oldu?..
FETÖ'nün ileri
gelenlerince yapılan itiraflar,
Ergenekon eski Cumhuriyet Savcısı'nın
açıklamaları ve belgelere
rağmen, kumpas davasında
yeniden yargılanma
başvuruları
sümenaltında...
Çok sayıda medya kuruluşunun
gazete sayfalarında ve ekranlarında
Galip Öztürk'ün yeniden yargılanması
gerektiği konusunda
oluşan kamuoyu desteğine
rağmen
sürecin yavaş işlemesi,
akıllara şu soruyu getiriyor:
"sus" denildiğinde
sussa mıydı, acaba?..
Holding şirketlerinde
çalışan 20 bine yakın kişinin
yüzde 90'ı neredeyse
Samsunlu olan
bir işadamına
kumpas kurulduğu itirafları ve belgelerine
rağmen, hukuki süreçte
ortaya çıkan belirsizlik;
haraç veren ya da istenen
işadamlarını
suskunluğa itmez mi?..
Hiç kimse, Galip Öztürk
"suçludur" ya da "suçsuzdur"
demiyor. İstenilen şey,
adil
biçimde yargılanmasıdır...
Ve bu talep de
her vatandaşın hakkıdır...
Hain örgütle mücadelenin özünde,
kişiler değil;
devlet ve milletin
geleceği vardır...
O yüzden devlet; FETÖ'yü deşifre edenlere,
yasal sınırlar içinde "güven" verme
konusunda, ağır aksak davranırsa;
örgüt yapılanmasında çözülmeler zorlaşacaktır!..