Kazanma ihtirasını sürekli tetikleyen egodur. Otuz binin üstünde öğrenci yetiştirmiş bir eğitimci olarak bencilliğin doruğundaki insanların kazanma ihtirasının baskısından kurtulamadığını gördüm geliyorum hep. Teknolojinin getirdiği rahat yaşama arzusu da bu ihtirası daha da artırıyor maalesef. Topluma örnek olması gerekenlerin egonun tetiklediği bu ihtirasın törpülenmesi için hiçbir gayret göstermediğini de görüyorum. Bu durum da toplum huzur ve güvenliğinin bozulmasında önemli rol oynuyor ve hayattan zevk alamayan insanların çoğalmasına yol açıyor. Son devrin şiddet sarmalı içine düşmesi, bence bundan. Kazanma hırsıyla soyanlar, sömürenler çoğaldıkça tırmanıyor huzursuzluk ve buna bağlı şiddet!

'Bankaların yıl sonu raporlarında yazılı kar oranları, kredi ve komisyon dışında bir hizmetin bedeli mi? Çok büyük bir emek mi sarf ediyorlar ki? Bu kadar kar almasalar da üretim yapmak isteyen girişimciler çoğalsa toplumsal kalkınmaya katkı yapmazlar mı, neden bu kadar kar alıyorlar da kendilerini güçlü göstermek için de bunu reklam amacıyla gururla kamuoyuna sunuyorlar?' Böyle söyledim bir banka müdürü dosta. Dedi ki 'Dünyaca ünlü çok büyük firmalar ruhsatları olduğu halde ülkemizde banka açmıyorlar, dünyanın en büyük bankası HSBC bile alabildiğine küçüldü burada, neden acaba? Bunu da bir düşünmek lazım değil mi?'

Haklı mı değil mi bilmem ama bir gerçek var ki kazananlarla onlara tepkiyle bakanlar var bütün dünyada. İnsanlık adına deprem misali gerilim enerjisi yükleniyor bütün toplumlara. Yücele yücele bugünkü duruma gelen insanlığın toplumlar üstünden bu gerilimi alması için de bir şeyler yapması gerektiğini düşünüyorum.

Sosyal adaletlerin sözde kalmaması gerekiyor artık. Üretenlerin emeğinin değerlenmesi için de bir düzen kurulması gerek! Örneğin Karadeniz fındık üreticisinin bugünkü durumu içler acısı! Fındığı üretiyorlar ama satamıyorlar gönüllerince. Niye? Piyasa dengesi ticaret erbabının elinde. Ucuz almak istiyorlar üreticilerden kazanma hırsıyla.

Zarar edenler, iflas edenler; acaba alsam da beklesem kazanır mıyım diye kendi kendini yiyenler hep dertli. Kar edenlere ise kitlelerden tepki var. Sonuç ne? Fındık üreticiden tüketiciye gelinceye kadar çoğunluğu huzursuz ediyor. Yok mu huzur sağlayıcı bir satış düzeni? Piyasayı biçimlendirenler hakça bir sistem kuramazlar mı yani?

Fındığın bu yıl bir de küllenme derdi çıktı. Gelişimi durduran bir parazitlenme yani. Depolarda durduğu yerde çürüyormuş fındık. İçini sağlıklı dolduramamış. Bu, üretimi de düşürmüş. Ülkenin ziraatçileri yok muydu? Fındığın üzerine böyle bir sis bulutu çökebileceğini niye hesaplayıp tedbir aldırmadılar?

Üreticiden tüketiciye adaletli bir satış düzeni kuramayan insanlık, küllenme derdiyle niye ilgilensin mi demeliyiz acaba? Gerçekten çok düşündürücü bir durum!

Ticaretindeki kirliliği protesto etmek için küllendi bu sene fındık belki de. Bir uyarı yapıyor yaradan belki de ama olan yine üreticiye oluyor. Bu küllenme derdi çözülmezse gitgide ticareti de biter bu fındığın. Ticaretini yapanların da üreticiye destekleme primi veren devletin de konuya eğilmesi gerekir. Yoksa fındık üretimi de ticareti de biter gider.

Her alanda sağlıklı üretim ve sağlıklı alım satım için bütün insanlık elele versin artık, huzur için kazanma hırsına esir olmak yerine adaleti tesis etmek görev demeli herkes!