"Ne çok coşkulu yaşıyorum bana sunulan bu hayatı. Hem de sonsuz bir sevinçle neşeyle coşkuyla çağlayarak , bendimi aşarak, taşarak yaşıyorum .
Bütün sıkıntı ve endişelerimden arınmış.
Ne gelecek kaygısı ne de geçmişin yası...
Coşarak taşarak, şen, şakrak yaşıyorum bana sunulan bu hayatı.
Hastalık , keder , yeis , düşmanlık , gelecek kaygısı olmadan .
Açlık ve susuzluk hiç görmeden ve de duymadan çılgıncasına yaşıyorum.
Sevinçle hatta sevinçten çıldırarak ..."
İşte böyle desem de inanmayın bana. Yazdıklarım sadece hayal ürünlerim.
Yazdıklarım sadece düşlerim. Bir gün yazabilmeyi düşündüklerim sadece.
Böyle yazabilmeyi ne çok arzu ederdim. Ancak bunları yazabilecek tek bir kalem dahi yoktur memleketimizde.
Önce şortlu kızı tekmeleyen adama taktım kafayı. Sonra da bir sari hastalık gibi yayılan otobüs şiddetine taktım. Otobüste şemsiye ile sürücüyü döven, kadın döven ve bıçaklayan diğer insan müsveddelerine.
Türk erkeğinin Türk kadını ile zoru bitmiyor. Şiddetin gün geçtikçe azalmasını beklerken, yaralar hepten derinlere kök salıyor. Hatta yaralardan cerahat akıyor.
Bence bütün bunların altında önce aile baskısı sonra da din baskısı yatıyor.
Aslında yok farkı birbirinden. En somut olanı ise dinin yanlış anlatılması.
Gelenek, örf ve adetlerin yanlış yorumlanması, bugün yaşadıklarımızın temel taşı.
Yanlış algılar, insanları geriletiyor, bastırıyor ve hatta engelliyor.
Sonuç olarak da sapkınlık, sapıklık psikopatlık doğal olarak toplumu sarıyor adeta bir virüs gibi.
Aile baskısı ile yetişen erkek çocuklar "üstünlük ve farklılık " duyguları ile egolarına tavan yaptırılıyor.
Böylece erkek çocuk aile bireyleri tarafından örselenerek, ezilerek hayata hazırlanıyor.
İşte bütün bu öğeler bir de eğitimsizlikle birleştiğinde; insanlar şiddet topuna dönüyor.
Zaten erkeklerin büyükçe bir bölümünde iğdiş edilme kompleksi ve korkusu var.
Bütün bu şiddet ve kompleksle büyüyen erkek, karşı cinsi ezmeye ve şiddet uygulamaya kodlanıyor.
Son zamanlarda gözlediğim küçük erkek çocuklarda bu verilerin filizlendiklerini fark ettim.
Özellikle travma ile büyüyen çocukların bilinç altlarından yaşadıklarını sökmeleri mümkün olmuyor.
Özetle ne ekersen onu biçiyorsun örneğinde olduğu gibi.
Toplumun tüm katmanları da kendilerine düşen payı alıyorlar ne yazık ki...
Ancak en kötüsü de bütün bu olup bitenler karşısında duyarsızlığımızın gittikçe artması.
Duyarsızlığın diğer bir adı ise ahlaksızlıktır. İşte esas korkum bu.
Oysa ben güzel ,
gülümseten yazılar yazmak istiyorum.
Oysa ben düş kurduran, hayal ettiren yazılar yazmak isterdim.
Kalemimi kırdılar...

SOKAK HAYVANLARI İÇİN O TAŞ KALBİNİZE BİRAZ MERHAMET KOYUN...