Hafta sonu Samsunumuzun üreten yüzlerini ziyaret ettim. Kimisi yapılacak olan sektörel fuarda yeni yatırım için alacağı makinelerden bahsederken kimisi finansal sorunlardan ve daralan ihracattan bahsetti.

Makinelerin sesi altında yaptığımız sohbetlerde üretim tutkusunun iliklerine kadar işlediği o kadar belli oluyordu ki, makine sesleri, onları hiç rahatsız etmiyordu.

Komşularımızda devam eden savaş durumunun ihracata olumsuz yansımalarından, egemen güçlerin belgelendirme başlığıyla ihracatımıza örtülü ambargo uygulamasına kadar birçok konu masaya geldi, gitti.

Nitelikli ara teknik personel temin sıkıntısı, altyapısı tamamlanmış sanayi parsellerinin azlığı ve yüksek maliyetleri masanın değişmez konuları olmaya devam etti.

İmalat sanayisine yönelik yatırımların son yıllarda çok azalması, Marmara Havzası'nda bu yatırımların yoğunlaşması, bölgeler arası uçurumun artması masanın yeni konuları arasına girdi. Güdümlü üretim ve beraberinde imalat sanayisinin toparlanması ise uzun süre masanın favori konuları olmaya adaydı.

Eğitimli bir üreten yüzümüzün 'İlk önce bize para verdiler, daha sonra bize sattıkları makineler ile paralarımızı aldılar. Şimdi ödeme zamanı!' söylemi ise masadaki gündemi bir anda değiştirdi.

Konfeksiyon sektöründe göstere göstere oynanan bir oyun olarak bildiğim; sık sık teknoloji değişikliği ile gelişmekte olan ülkelerin makine yatırımına mecbur bırakılarak sürekli borçlu tutulması oyunuydu bu. Teknoloji sürekli yenilenirken ürünler ucuzlar, üretenler yeni teknolojiye yatırım yapmaktan borçtan kurtulamazlar. Zira ürünlerin alıcısı teknolojiyi üretenler olduğu için yeni teknolojiyle üretilmiş ürünler talep eder, üretici teknoloji yatırımı yapıyorum derken borçtan kurtulamaz. Kazanan her zaman teknoloji üreten olur.

Hemen hemen her yazımda gündeme getirdiğim enerji, teknoloji ve finansman konusunda dışa bağımlılığımızın bize sunduğu bir açmaz bu.

Teknoloji üreten gelişmiş ülkeler, teknolojilerini gelişmekte olan ülkelere satabilmek için oluşturdukları kamusal fonları, finansal kuruluşlarını kullanırlar. Yani bizlere ilk önce faiziyle para satarlar daha sonra ise teknolojileri ile bizden bu parayı tahsil ederler. Teknolojiyi almayalım diyebilirsiniz. Ancak küresel mevzuat yapımı/değişimi yapabilme yetkisi olan kuruluşlar gelişmiş ülkelerin tekelinde olduğu için yapılan mevzuat değişiklikleri ile teknoloji yatırımı yapmak zorunda bırakılırsınız ve yatırım yaparsınız.
Yakın tarihte mevzuat değişikliği ile üreten yüzlerimize 'CE' işaretlemesinde oldukça yüksek bir fatura çıkarılmıştır.

AB Teknik Mevzuat Uyumu çalışmaları kapsamında ülkemizde zorunlu uygulamaya giren 'CE' işaretlemesi ile üreten yüzlerimiz ciddi harcamalar, yatırımlar yapmak zorunda kaldı. Halbuki mevzuat değişikliği öncesi üreten yüzlerimiz ulusal standartlar ve uluslararası standartları uygulayarak üretim yapıyordu.

Asıl konumuza dönecek olursak; üreten yüzlerimizin finans kuruluşlarından kullandığı kısa vadeli kredilerin geri dönüşünde kırmızı alarm durumu söz konusu. Türkiye Bankalar Birliği'nin Risk Merkezi Temmuz 2016 Raporu 'Nakit Krediler 2016 yılı Temmuz ayı itibarıyla bir önceki yılın aynı ayına göre yüzde 13 artarak 1.900 milyar TL olmuş, tasfiye olunacak alacaklar Temmuz 2016 itibarıyla bir önceki yıla göre yüzde 28 artarak 58 milyar TL olmuştur…' durumu teyit etmektedir.

Üreten yüzlerimiz, geri dönüşünde sıkıntı çekilen kısa vadeli borçlarının yeniden yapılandırılarak orta ve uzun vadeye yayılması konusunda çalışmaları bekliyor.

Sağlıcakla