Bu soruyu biraz analiz edersek; günlük hayatımızın bütünlüğü içinde değerlendirip toplum olarak geleceğe dönük umut ve beklentilerimize zemin hazırlamak insana heyecan veriyor. Çünkü gençlik insanın enerjisinin en fazla olduğu bir dönemi anlatıyor.
Ekonomik kaygılar, toplumsal beklentiler bazen bir çığ gibi zaptedilmez oluyor. Bu durum taşmayan sular gibi debisi düşürülerek kontrol altına alınamazsa toplumsal huzur ve barışın sağlanması zor olur.
Güçlünün egemen olduğu bir dünyada yaşıyoruz. Burada insana, toplumlara fazla bir söz hakkı yoktur. Genetik kodlamada olduğu gibi canlıların en sağlıklı olanları hayatta kalıyor; çürük olanlar yok oluyor. Tıpkı dünyanın bugünkü hali gibi... Tabiatta acıma yoktur. Kendi kanunları içinde güçlü olan direniyor ve yaşıyor. Sıra toplumlara ve ülkelere gelince; durum farklılık göstermiyor. Peki gençlerimize nasıl bir dünya bırakacağız? Gençlerimizi çağı algılayan, bilgi ve bilinç düzeyleri yüksek sorgulayan,araştıran , bunun yanında teknolojiyi en iyi bir şekilde takip eden, edebi sanatlarla ilgili kendi kendisiyle barışık olarak yetiştirmeliyiz.
Doğa, insan eliyle bozuluyor. teknolojik gelişimeler, kimyasal atıklar doğada ekolojik dengeyi bozuyor. Canlıların yaşam alanları, bir bir yok ediliyor. Bu işin bir yönü, diğer bir yönü ise dünyada savaşlar bitmiyor. Bu durum bazı ülkeler için ekonomik kazançlar oluştursa da dünya kirleniyor, insanlık ölüyor. Kazanan hep aynı güçler.
Böyle bir çağda ve zamanda ülke olarak biz de etkileniyoruz ve bölgemizde oluşturulan suni depremlere müdahale etmek zorunda kalıyoruz. Bunların hepsi gelir geçer. Kalıcı olarak önümüzde duran en önemli mesele: Gençlerimizin eğitimi. Ne yapıp edip bütün maddi ve manevi gücümüzle gençlerimizi gözümüz gibi koruyup geleceğe hazırlamalıyız. Dünyanın gidişatı ne olursa olsun sağlam eğitilmiş bir gençlik geleceğimizin teminatıdır.