Yıllar önce, 1992 veya 93’te “Bizim Yunus” diye bir kostüme drama çekiyoruz. Metni Ayvaz Gökdemir yazdı, Ömer Lütfi Mete senaryolaştırdı. Filmi İsmail Güneş yönetiyor, Yunus Emre’yi ise Devlet Tiyatrosu sanatçılarından Ensar Kılıç oynuyor.

Afyonkarahisar civarında Ağzıkarahan’dayız. Bir ara İsmail “orijinal koşum takımı” diye tutturdu. Çevre köylülerden meraklılar var çekimleri izleyen. Onlara sorduk “bulabilir miyiz?” diye. Onlarda yokmuş ama biraz ilerideki köy halkı Aleviymiş, onlarda olurmuş.

Biz gitmeyi planlarken bir traktör durdu yanımızda ve bir başka meraklı selam vererek izlemeye başladı çekimleri. Öncekilerden birisi yanaştı yanıma ve kimsenin duymamasına dikkat ederek “Aha, bu gelen o köyden; bundan isteyin, ama sakın Yunus Emre’yi çektiğinizi söylemeyin, yoksa vermezler” dedi.

Orijinal koşum takımı varmış köyde “veririz tabii” dedi yeni gelen meraklı vatandaş. Gitmeye hazırlanırken de “Neyi çekiyorsunuz?” diye sordu. Ben tembihliyim ama settekilerden birisi atıldı “Yunus Emre’yi çekiyoruz” dedi. “Eyvah! Gitti bizim koşum” diye düşünürken herkesi şaşırtan bir şey oldu: Alevi denilen vatandaş döndü, büyük bir coşkuyla “Vay, pirimizin filmini çekiyorsunuz” dedi. Şaşırma sırası bizim Sünni vatandaştaydı ama çabuk toparlandı “Hadi ya hu, o bizim pirimiz nereden sizin oluyor?” dedi ve hararetli bir “sizin değil bizim pirimiz” tartışması başladı.

Gençler “Ağabey, ayır şunları, bunun sonu kavgaya gider” dediklerinde “Durun, karışmayın; bu ayrılığın değil birliğin kavgasıdır, bırakın biraz daha sürsün” dedim.

Yunus’u yetiştiren bu medeniyet ve bu millet nasıl oldu da bir olmanın, diri olmanın erdemini terk edip de ikiliğe, üçlüğe, dörtlüğe kısacası çokluğa ve bölünmeye yelken açtı. Nasıl oldu da gönüller yapmak için gelen Yunus’un torunları gönülleri yıkmak için yarışır oldu.

Ümmet bölünmüş, İslam dünyası kan gölüne dönmüş. Kardeş kardeşi vuruyor, kardeş bombaları ortak vatanları harap ediyor. Bombanın pimini çeken de Müslüman bombanın hedefindeki kurban da Müslüman. Müslüman el yapısı bombayla öz kardeşini öldürüyor. Hayır, sadece kardeşini değil kendisini öldürüyor, mensup olduğu medeniyeti öldürüyor.

Şu mezhep ya da bu mezhep, şu cemaat ya da bu cemaat galip gelse bu kardeş kavgasında, ölenler Müslüman olduktan sonra ne fark eder? Yıkılan kentler kadim İslam medeniyetinin mirası, değişen sınırlar İslam ülkelerinin sınırı olduktan sonra.

Haberiniz ola dostlar, biz birbirimizi katlederken eller uzayda 100.000 nüfuslu koloni kurmanın peşinde, projesi geçen hafta açıklandı. Mars’a da bir milyon kişi yerleştirecekler. Bu dünyayı terk ederken geride elleri birbirinin gırtlağında Müslümanları bırakırlarsa onun vebali bugünleri akılla değil kinle ve kanla dolduran bizim kuşağımızın olmaz mı?