Samsun'da doktorlara saldırı haberleri, ne yazık ki sıradanlaşmaya başladı.

Geçtiğimiz günlerde Araştırma Hastanesinde kalp ve damar cerrahisi uzmanı Op. Dr. Umut Halıcı, müdahale etmekte olduğu yaralı bir gencin arkadaşı tarafından darp edildi. Gözünden yaralanan ve kafa travması geçiren doktorumuzu daha feci bir sondan Allah korudu.

Öğrendiğimiz kadarıyla Kökçüoğlu Mahallesinde silahlı saldırıyla yaralanan yirmi bir yaşındaki genci ameliyata hazırlarken gelmiş bu vahim olay… Tomografi işlemi yapılırken içeri dalan yaralı gencin 23 yaşındaki bir arkadaşı, durup dururken doktoru darp etmiş. Saldırının belirgin bir sebebi de yokmuş üstelik…

Gözaltına alınan zanlı, daha sonra serbest bırakılmış…

Hafızamızı zorlamaya gerek yok: Daha geçen sene, göğüs hastalıkları hastanesinde Doktor Kamil Furtun'u görevi başındayken uğradığı bir saldırıda kaybetmiştik. O zaman da saldırının belirgin bir sebebi yoktu. Hastanenin kantininde çalışan sorunlu bir genç, değerli bir doktoru pisipisine aramızdan almıştı.

Yine geçen sene, bu defa özel bir hastanede çalışan kadın doğum uzmanı Doktor Aynur Dağdeviren'i bir hiç uğruna kaybetmiştik. İlk çocuğumun doğumunu gerçekleştirdiği için ailemiz nazarında çok farklı bir değeri vardı rahmetli Aynur Hocamızın… Birlikte çalıştığı yardımcısı bayan, eski kocasının saldırısına uğramış; onu kurtarmaya çalışırken bıçaklanarak yok yere öldürülmüştü…

Türkiye'nin her yerinde sağlık personeline karşı saldırı haberleri geliyor; ama bu olay son dönemde Samsun'da yaşanan üçüncü vahim olay olarak kayıtlara geçti. Görevi başında, şifa dağıtmaya çalışan doktorlarımıza yönelik bu saldırılara hangi sosyolojik teşhisi koymak lazım bilemiyorum. Lakin şurası açık ki Samsun'da çalışan tüm doktorlarımız tehlike altında görev yapıyor.

Sağlık çalışanlarını hedefleyen saldırıların sosyolojik ve psikolojik tahlilini yapmak gerek; kalıcı ve kesin çözüm için ciddi bilimsel araştırmaya ihtiyaç var.

Ama ondan önce hastanelerdeki güvenlik önlemlerini arttırmak zaruriyeti açıkça görülüyor. Hastanelerde rastgele insanların dolaşmaması sağlanmalıdır. Sağlık personeli ile hasta yakınlarının fiziksel olarak ayrılması lazım. Bir araya geldikleri koşullarda ise muhakkak güvenlik önlemleri alınmalıdır.

Çok değerli başka bir doktorumuzu ya da sağlık çalışanımızı daha yok yere yitirmeden, bir an önce önlem almak zorundayız.

SİSTEM DEVLETİ OLMAK…

Şeyh Edebali'nin Osman Gazi'ye vasiyetinde geçen çok değerli bir sözü vardır: 'Milleti yaşat ki devlet yaşasın…'

Sekiz asır önce söylense de bugün hala geçerliliğini korur, Edebali'nin vasiyeti… Devletin bekası için milletin yaşam standartlarını makul seviyenin üzerinde tutacaksın!

Asgari ücret, bir insanı yoksulluk sınırının üzerinde yaşatabilmelidir. Devletin memur ve işçisine layık gördüğü maaş, aile geçindirecek düzeyde olmalıdır. İnsanlar banka kredileri yüzünden borç sarmalına girmemelidir. Vergi yükleri, tahammül edilebilir seviyelerde tutulmalıdır. Her vatandaş, sağlık, eğitim ve adalet gibi kamu hizmetlerinden eşit yararlanabilmelidir. Hepsinden önemlisi, insanlarımız devlete ve devletin organlarına güvenebilmeli, yasalar herkese eşit uygulanmalıdır. Altyapı hizmetleri her yana yeterince uzanmalı, insanların yaşam tarzlarına müdahale edilmemeli, kaliteli yaşamaları sağlanmalıdır.

Bunları yapamadıktan sonra devletin yönetim tarzının ne olduğunun pek manası da kalmıyor. İster padişahlıkla yönet, istersen derebeylikle… Millet mutsuzsa, devletin sıkıntısı asla bitmez.

Onun için, yeni anayasa tartışmaları kişilerin, siyasi partilerin, ideolojilerin, menfaat guruplarının taleplerinden ziyade 'milleti yaşatacak' ideal sistemi kurmaya odaklanmalıdır.

Eğer sistem, tam oturan bir elbise misali doğru kurulursa, ne devletin beka sorunu kalır ne de milletin gelecekten endişesi…

TUNA BEKLEVİÇ İLE BİRKAÇ SAAT

Sevgili Kubilay Buberka ile yıllar evvel, Türkiye'de mübadil derneklerinin oluşturulması çalışmalarında tanışmıştım. O Edirne Lozan Mübadilleri derneğini kurarken ben de Samsundaki örgütlenmeyi başlatmıştım. Şimdilerde ikimizin de kafası rahat, zira her iki dernek de bulundukları bölgelerin önde gelen sivil toplum örgütleri haline geldi. Çok değerli başkanlar ve yönetim kurulları tarafından yönetiliyorlar, Kubilay ile bana da dışardan izleyip keyfini çıkartmak kalıyor.

Kubilay, geçen hafta beni arayıp 'Abi Samsun'a geliyorum, yanımda Tuna Bekleviç de olacak' deyince haliyle sevindik. Hem eski bir dostla görüşmek, hem de Tuna Bekleviç gibi bir fikir adamıyla tanışmak harika olacaktı.

Bilenleriniz vardır: Tuna Bey, Edirneli bir ekonomist. Makedonya Türklerinden… Çok genç yaşta, bir siyasi parti kurarak iddiasını ortaya koymuş… Yurt dışında uzun süre kalmış, dünyayı öğrenmiş, uluslararası sistemi iyi bilen bir isim… Bir ara Ak Parti'den milletvekili adayı olmuş, akabinde AB bakanlığı ve sağlık bakanlığında danışmanlık görevi yapmış. Liberal diye tanımlayabileceğimiz bir hayat görüşü var… Bilgi Üniversitesinde mütevelli heyet üyeliği yapıyor.

Tuna Bekleviç'le Samsun'da baş başa bir saat kadar görüştük. Daha sonra yaptığı bazı ziyaretlerde kendisine eşlik ettim. Son dönemde artan otoriterleşme eğilimlerin şikayetçi, Türkiye'nin daha demokratik ve iç barışını sağlamış bir ülke olması gerektiğine inanıyor. Mevcut atmosferin toplumsal muhalefeti baskı altına aldığını ve bunun da gelecekte Türkiye'yi zorlayabileceğini düşünüyor.

Bugünlerde ekibiyle ve gönüllü dostlarıyla beraber Türkiye'yi dolaşmakla meşgul… Mardin'e, Diyarbakır'a, Zonguldak'a gitmiş… Samsun'a da Sinop'tan geçmişti zaten. Gittiği yerlerde valilerle olduğu kadar sivil toplum kuruluşları, ekonomiyle ilgili kurumlar ve 'farklı fikirleri olan eğitimli kanaat önderleri' ile temasa geçiyor. Benimle de o fasıldan görüşmek istediğini söyledi…

Kendisine, niyetinin yeni bir siyasi parti kurmak olup olmadığını sordum… 'Hayır…' dedi. Bugünkü koşullarda Türkiye'de yeni siyasi hareketlere müsait bir dip dalgası hissetmiyormuş… Ancak bu onu durdurmuyor belli ki… Türkiye'yi adım adım dolaşıp anlamaya ve tıkanan noktaları belirlemeye çalışıyor. Özellikle internet ve sosyal medya üzerinden örgütlemeye çalıştığı gönüllüler ağı ile Türkiye'nin dinamiklerini algılamaya çalışıyor.

Tuna Bekleviç ile ABD, İngiltere, Venezuella, İtalya ve Rusya gibi farklı ülkelerdeki sosyal dalgalanmalardan edinilen deneyimlerle Türkiye'nin geleceğini konuştuk. Kendisine, Türkiye'nin başka ülkelere benzemeyen özellikleri olduğunu söyledim. Mevcut algoritmayı değiştirecek tek gerçek gücün, ülkücüsüyle, ulusalcısıyla, Türk – İslam sentezcisiyle milliyetçiler olabileceğini anlatmaya çalıştım. Marifet, bu fikriyatları aynı potaya sokabilmekte tabii…

Samsun'dan farklı bir bakış açısıyla ayrıldı Tuna Bekleviç… Uçakta giderken ona Türkçülük akımının özgür düşünceyle beslendiğinde nasıl bir sosyal güç oluşacağını düşündürebilmişsem ne mutlu bana!