Bir ülkenin bekasını ortaya koyan en önemli hususlar; milli şuur ve akıldır. Bu hususlar ülkemiz insanında vardır. Osmanlının parçalanıp yok olduğu bir dönemde 'Misak-ı Milli' ile yedi düvele kafa tutmuştur. Bu ifadeleri bir kafatası milliyetçiliği ile yazmıyorum. Bu ülkede yaşayan herkesin, bekamız için, ülkesini, ülkemizi sevmesini ve bu uğurda savaş vermesini istiyorum. Elbette, demokratik ülkelerde, birbirine karşı fikirler olacaktır. Fakat sonunda gerçeklerin ortaya konulduğu milli şuur gerçekleşecek ve akıl onları biraraya getirecektir. Dünya üzerinde dolaştığım her ülkede bu hususu gördüm. Zaten bunun olmadığı durumlarda ise, parçalanma başlar ve bir ülke olarak bekayı ortaya koymak da mümkün değildir.

Dünya üzerinde tek bir ırktan, tek bir dinden veya mezhepten meydana gelmiş bir millet yoktur. Zaten bu anlayışa göre de milliyetçilik tarif edilmemektedir. Burada ortaya çıkan en önemli öğe, paylaşılan coğrafi mekan ve müşterek kader birliğidir. Bugün çok örneğini gördüğümüz, beraber yaşama kültürü ve kader birliğini geliştirememiş halklar, müstevlilerin yemi olmaktan kendilerini kurtaramaz. Bugün AB kendi içinde ayrılıklara hiç cevaz vermez iken, kendi çıkarları için az gelişmiş ve gelişmemiş ülkelerdeki ayrılıklara çanak tutmak bir tarafa; kurduğu terör örgütleri ile bu ayrışmayı teşvik etmektedir. ABD'yi ele aldığınız zaman, dünyadaki çeşitli renklerin ve dinlerin bulunduğu; fakat tümünün yeşil doların ortak paydasında buluştuğunu görebilirsiniz. Soğuk savaş döneminde, iki kutuplu bir dünyanın olduğunu gördük. Daha sonra, Rusya'da ekonomik sıkıntılar dolayısı ile ortaya Mihail Gorbaçov (1931, 85 yaşında) tarafından konulan Glastnost (Açıklık) ve Perestroyka (Yeniden yapılanma) ile SSCB dağılarak, Rusya Federasyonu haline gelmiştir. Rusya bu durumunu zamanlama bakımından ne kadar süre daha devam ettirebilir, bu konu hakkında bir şeyler söylemek mümkün değildir. Fakat parçalanma mutlaka devam edecektir. Bugün dünya, kutuplarını kaybetmiş durumdadır. ABD ile Rusya arasında ikili anlaşmaların olduğu ve dünya nimetlerinin paylaşım bakımından ise aralarından su sızmadığı gerçeği de ortadadır. Rusya ile Çin Halk Cumhuriyeti, ezeli rekabeti belirli ölçülerde yok ederek, Kazakistan, Tacikistan, Kırgızistan ile 1996'da Şanghay beşlisini kurdu; 2001 yılında bu birliğe Özbekistan da katılmıştır. Tüm bunlara rağmen, Çin Halk Cumhuriyeti'nin gözü uzun süredir Sibirya'dadır. Bunların karşısında ise ABD, Çin Halk Cumhuriyeti'nin verdiği huzursuzlukla, deniz kuvvetlerinin çok büyük bir kısmını Pasifik Okyanusu'nda tutmaktadır. Birbirlerine aba altından sopa göstermekle beraber, ticari ilişkileri ise en üst düzeydedir. Çok kısa bir süre içinde, Çin Halk Cumhuriyeti'nin yıldızının parlayacağını söylemek, hiçbir zaman kehanet olmayacaktır. Söz buraya gelince de, Napolyon Bonapart (1769-1821)'in 'Bırakın Çin uyusun, eğer uyanacak olur ise, dünya sarsılır' sözünü etmeden geçmek mümkün değildir.

Dünyanın geldiği bu konjonktürde, kimin elinin kimin cebinde olduğu belli değildir. Artık dostluklar, paktlar ve anlaşmaların bir anda yok olduğunu yıkıldığını görüyoruz. Bu yıkıntıların altında kalmamak için, uyanık olmak, ülkesel olarak milli şuuru ve aklı geliştirmek durumundayız. 'Devamlı dost kazanınız, düşmanı anan bile doğurur' atasözünü akıldan çıkarmamız gerekir. Böyle bir ortamda, ülkemizin yalnızlık içinde olması beni korkutmaktadır. Tutunacak dalımız. Dostumuz olmalıdır. Saygılarımla.