Üç sözlüğe, iki de ansiklopedik sözlüğe baktım, beşinde de hemen hemen aynı tanımlar vardı “külhanbeyi” kelimesinin karşısında. Pars Tuğlacı’nın Ansiklopedik Sözlük Okyanus’u “Kendine özgü giyiniş ve konuşma tarzları olan haylaz delikanlı takımından, düzensiz, saldırıcı ve toplum düzeni için zararlı olan kimse” diye tarif ediyor külhanbeyini. Meydan Larousse’a göre ise külhanbeyi “Geceleri hamam külhanında yatan yersiz yurtsuz kimse.” Türk Dil Kurumu’nun çıkardığı Türkçe Sözlük külhanbeyinin yukarıdaki tanımlarına bir de “argo kullanan, başıboş, kabadayı, serseri, hayta, külhani, apaş” sıfatlarını ekliyor.

Dilimizin ilk lügatini yazan Şemsettin Sami Kamus-ı Türkî’de “Geceyi hamam ateşliğinin sıcak olan kısm-ı haricinde geçiren serseri ve yaramaz çocuk, sokak çapkını” diyor külhanbeyi için. Ferit Develioğlu ise Osmanlıca-Türkçe Ansiklopedik lügatinde kelimeyi “okşama ile azarlama sözcüğü” olarak oldukça yumuşatıyor ve “çapkın serseri” diye açıklıyor.

Konuyu gündeme Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Sayın Mehmet Müezzinoğlu getirdi. Katıldığı bir toplantıda, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a “külhanbeyi” denmesini eleştiren Sayın Bakan sözü Atatürk’e getirerek “Bu ülkenin en büyük külhanbeyi bu devletin kurucusu Atatürk’tür” demiş. Yazılı basından değil sesli ve görüntülü medyadan takip etmesem muhabir yanlış mı anladı diyeceğim ama diyemiyorum.

Her şey apaçık ortada; Sayın Bakan bu benzetmeyi yapmış. “Külhanbeyi” benzetmesi ister muhalifleri tarafından yergi anlamında Sayın Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve isterse Sayın Bakan gibi bu vatanın kurtarıcısı, bu devletin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk için övgü amacıyla kullanılmış olsun yanlıştır. Ben, bu ülkenin mevcut ve geçmiş herhangi bir cumhurbaşkanının bu kelimeyle yerilmesine de ne kadar iyi niyetle olursa olsun böylesine yanlış bir kelimeyle övülmesine de karşıyım. Överken de yererken de desteklerken de karşı çıkarken de kelimeleri doğru seçmek ve saygıyı elden bırakmamak, bir başka ifadeyle ölçüyü kaçırmamak zorundayız.

Bu yanlışların temelinde kendi dilimizi yeterince ve doğru öğrenmememiz kadar hazırlıksız ve gereksiz konuşma tutkumuzun da büyük payı var. Çok konuşuyoruz. İhtisasımız olan konuda da olmayan konuda da konuşuyoruz ve ister istemez pot kırıyor, çam deviriyoruz. Doğup büyüdüğü toprakları terk etmenin acısını herkesten fazla bilen/bilmesi gereken Sayın Müezzinoğlu’nun niyetinden asla şüphe etmem söz konusu değil ama benzetmesi hem ilk cumhurbaşkanımız Gazi Mustafa Kemal Atatürk hem de şimdiki cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan açısından hiç de hoş olmadı. Umarım siyasetçilerimiz ve devlet adamlarımız, bu talihsiz söylemden gelecek adına gerekli dersleri alır.