CHP Lideri Kemal Kılıçdaroğlu'nun
Adana'da, Ergenekon ve Balyoz gibi
kumpas davaların
medya ayağında
etkili rol oynayan
ve 15 Temmuz kahpe darbe girişiminden sonra
tutuklanan
bazı gazetecilerin
adlarını
okuyarak,
"yoklama"
yaptırmasını,
"basın özgürlüğünü
savunuyor"
diye ifade etmek;
bu partiye
gönül veren milyonlarca insanın
aklıyla alay etmektir...
O isimleri tek tek alkışlatmak;
Ergenekon ve Balyoz
davaları sırasında
hayatlarını
kaybeden
Kuddusi Okkır, Kaşif Kozinoğlu, İlhan Selçuk, Türkan Saylan, Uçkun Geray, Ersin Aydın, Berk Erden, Ali Tatar ve Murat Özenalp’in
mezarlarında kemiklerini
sızlatmak ve
ailelerine saygısızlık etmektir...
Böyle bir yoklamayla
"İkinci Cumhuriyetçi"
takımını
alkışlatmak,
aynı zamanda
CHP'nin varoluş
nedenine
ters düşmektir...
Kılıçdaroğlu'nun; basın özgürlüğü,
hukukun üstünlüğü
ve insan hakları gibi kavramlar üzerine
eleştirilerde bulunması,
anamuhalefet lideri olarak
zaten yapması gereken bir iştir...
Hatta, daha fazlasını da
söylemelidir...
Ancak, Türkiye Cumhuriyeti'nin
kurucusu büyük lider Mustafa Kemal Atatürk için
başlatılan bir uygulamanın
benzerini;
karanlık
bir dönemin
kalemşorları
ve birçok masum insanın
yıllarca hapis yatmasında
günahı olanlar için
yapmak,
anlaşılır gibi değildir...
Kılıçdaroğlu,
kumpas davalar sırasında
yazdıkları
hala hafızalarda olan
bu gazetecilere,
böyle bir davranışla
arka çıkmaya
neden gerek duymuştur?..
Hem de kardeşi Celal Kılıçdaroğlu'nun
"FETÖ, abimi de kandırdı"
diye isyan ettiği bir zamanda...
Siyaseti dizayn etmeye
kalkışan birtakım küresel
güç odaklarının
siparişleri,
CHP'nin 93 yıllık tarihi boyunca
karşılık bulmamıştır...
Tıpkı, Ekmeleddin İhsanoğlu'nu
MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli'ye
"çatı adayı" olarak
önermek gibi...