Emekleri hiçe saymak hak yemektir...
Yüce Rabbimin bile affının dışında kalan
kul hakkından söz ediyorum...
O hakkı gasp edenlerin,cezasını
öbür dünyaya varmadan çekenlerini
çok gördüm...
Neydiler ne oldular...
Ne durumlara düştüler...
Anıl Ege nin öyküsünde
anlayana çok şey var...
* * *

Mustafa Bey,babasından kalma atölyesini
fabrikaya dönüştürene kadar gecesini gündüzüne katmıştı. Evinden işine
giden, hiçbir kötü alışkanlıkları olmayan biriydi o. Çevresinde fakir babası olarak
bilinir, sevilirdi.Mustafa Bey, o sabah işçilerden
önce fabrikaya geldi onları kendisi kapıda karşıladı, Hayırlı günler
temennisinde bulundu. Fabrikanın iç merdivenlerinden
bürosuna çıktı. Gazetelere göz atarken,
göğsünde şiddetli bir ağrı hissetti. Cereyanda kaldım galiba deyip,
kulak asmadı. Ama ağrının şiddeti giderek
artıyordu. O sırada sekreteri Fatma içeriye girdi. Fatma,
eşinin akrabası bir genç kızdı. Mustafa Beyin durumunu
görünce, kalp krizi geçirdiğini anladı. Hemen gömleğinin yakasını
açıp onun rahat nefes almasını sağladı ve 112 Acil i aradı. Odanın pencerelerini açmayı ihmal etmedi. Sağlık ekibi de 3 dakika içinde
fabrikaya ulaşmıştı. İşçiler panik içindeydi. Mustafa Beye bir şey olmasın diye
dua ediyorlardı. Sağlık ekibi ilk müdahaleyi yaptıktan sonra
Mustafa Beyin kalp krizi geçirdiği öğrenildi. Hastanedeki tetkiklerden sonra
hemen anjiyo yapıldı. 70 yaşındaki
Mustafa Bey, kurtulmuştu ama
by-pass ameliyatı olması gerekiyordu.
Mustafa Bey, uzun süre
fabrikaya gelemeyecekti artık. Oğlu üniversitede
okuduğu için onun tahsilini yarım bırakmasına
gönlü razı değildi. İhracata yönelik çalışan fabrikanın
yöneticisiz kalması, bir süre sonra işleri aksattı...
Eski bir arkadaşı,30 yaşlarında yüksek tahsil yapmış
bir genci ona önerince,Gelsin bir görüşelim dedi.
Hava henüz kararmamıştı. Mustafa Bey, odasının
penceresinden etrafı seyrediyordu. İşlek cadde üzerindeki
hastanenin önünden koşuşturarak
giden insanlara gıpta ile bakıyordu.
O sırada odanın kapısında bir genç belirdi. Saygıyla kendisini
tanıtan adam, Mustafa Beyin sorduğu soruları
hiç tereddütsüz cevapladı. Mustafa Beyin gözü tutmuştu
bu genci. Başarılı olacağına inanıyordu.
Genç genel müdür Rüştü, fabrikadaki ilk gününü
işçileri tanımaya ayırdı. Ertesi gün de işlerin nasıl yürüdüğü
hakkında bilgiler aldı. Her bölümden işlerin daha iyi gitmesi için önerileri dinliyordu. Her akşam iş çıkışında Mustafa Beye uğrayıp, edindiği önerileri
kendininmiş gibi anlatıyordu. Mustafa Bey bu genci sevmişti.
Rüştü, bu arada fikir edindiği eski ustaları
tek tek işten çıkarıyor, kendi adamlarını işe alıyordu.
Mustafa Bey, bunu duyduğunda
ona niçin diye sorunca; Verimleri çok düşük diyerek,
önüne raporlar koydu.
Mustafa Bey, yıllardır birlikte çalıştığı ustalarının
kendisi yokken böylesine
bir tembellik içine girmelerine
üzülmüştü. Oysa kendi fabrikadayken,
mesai kavramı olmadan
çalışan bu insanlara ne olmuştu?..
Rüştü, yeni kadrosuyla büyük işler başardığını
rapor ediyor, Mustafa Beyin gözüne daha çok giriyordu.
Oysa işler eskisinden çok daha kötüydü ve sistemi bilerek bozmuştu.
Mustafa Bey, raporlarına inandığı Rüştü ye ödül olarak
son model lüks bir araç aldı...
Mustafa Beyin oğlu Serdar, yaz tatili için memlekete döndüğünde
babası, her gün fabrikaya gitmesini istedi. Rüştü, bundan rahatsız olmuştu ama hiç belli etmedi. Aksine sıcak davrandı.
Serdar, o gün öğle yemeğini
işçilerle birlikte yemek istedi. Kuyruğa girip,
yemeğini kendi aldı, işçilerin arasına oturdu. Babası gibi işçilerle birlikte olmaktan mutluluk duymuştu. Çocukluğundan beri tanıdığı
eski işçilerden Muzaffer de masadaydı. Mustafa Bey dönmeyecek mi? diye sordu. Yok dedi Serdar. Babam rahatsız ve işler de iyi gidiyor nasıl olsa...
Muzaffer, acı bir tebessümle Size bir şey anlatabilir miyim? dedikten sonra
kaşla göz arasında genel müdürün rakamlarla oynadığını ve babasının
kandırıldığını anlattı. Serdar şaşkındı, inanmak istemedi. Masadaki diğer işçiler de sağı sola kontrol ettikten sonra baş sallayarak,
Muzaffer i onayladı. Serdar, Raporlar var dedi ama içine de bir kurt düştü.Fabrikada henüz paydos zili çalmadan hastaneye gitti. Rüştü nün yanında babasıyla
konuşamazdı. Dinlediklerini anlattı babasına. O da Olmaz öyle şey. Rakamlara baksana diyerek,Serdar ı azarladı.
Günler su gibi akıp gidiyordu. Rüştü nün genel müdür olmasının ardından bir yıl geçmişti. Fabrika büyümüş, ihracat artmıştı. Rüştü, büyük bir illüzyonistti. İşçiler biliyordu gerçeği ama dışarıdakiler onun bir mucize yarattığına inanıyordu.
Cuma sabahıydı. Fabrikaya Mustafa Beyin vefat ettiği haberi
geldi. İşçiler bu haber karşısında
işi gücü bıraktı. Hepsi ağlıyordu. Şehrin ileri gelenleri de fabrikaya akın etmişti.
Mustafa Beyin yardım ettiği yüzlerce fakir fukara da
kapıda bekliyordu.
Cenaze, evinin önünden fabrikaya getirildi. Mustafa Beyin
insani ve ticari ahlakı üzerine konuşmalar yapıldıktan sonra
naaşı sanayi camiine götürüldü. O caminin minarelerini Mustafa Bey
yaptırmıştı.Cenaze namazı kıldıran
imam, bu güzel insanın hayır hasenatlarının karşılığını
böyle büyük bir cemaatle son yolculuğa uğurlanmakla aldığını söylediğinde
hıçkırık sesleri göğe yükseldi.
Cenaze toprağa verildikten sonra Rüştü, fabrikaya döndü. İş devam ediyordu.
Aradan 15 gün geçtikten sonra Serdar, eski tanıdıkları olan mali müşavirle
fabrikaya gidip, hesaplara bakmak istedi. Rüştü, hazırlıklı olmadığını
belirterek, Bir hafta sonra olmaz mı?
dedi ve Serdar a bir zarf uzattı: Cenaze var masraf olur.
Ne düşünceli bir adamdı Rüştü!..
Verilen süre sonunda Serdar fabrikadaydı ama Rüştü
il dışına çıkmıştı. Mali müşavir,
bu işten huylanmıştı. Muhasebeye gidip,
defterleri istedi. Serdar, defterleri inceleyen
mali müşavirin yüzündeki ifadenin sürekli değişmesinden yanlış
bir şeyler olduğunu sezmişti. Serdar, Yanlışlık mı var? diye
uzmanın yanına yaklaştı. Hem de ne yanlışlık ...
Rüştü, fabrikadaki hisselerin
çoğunluğunu üstüne geçirmişti. Fabrika, Mustafa Beyin değil,
büyük hissedar olarak Rüştü nündü. Serdar sarsılmıştı yere düşmemek için
masaya dayandı. Bunu nasıl yapabilir? diye
düşündü, sonra eski işçileri Muzaffer in söyledikleri aklına geldi.
Mali müşavir, bazı belgelerin fotokopisini
aldıktan sonra Serdar la fabrikadan ayrıldı. İlk işi Rüştü yü telefonla aramak oldu. Merhaba bile demeden Senin yaptığın sahtekarlık diyerek
bağırmaya başladı. Rüştü, o kadar küfürü işittikten sonra Mustafa Bey böyle istedi diye cevap verince;
mali müşavir, Allah cezanı versin pişkin adam diyerek telefonu kapattı.
Serdar eve döndüğünde hala ağlıyordu. Annesi Şadiye Hanım,
Rüştü nün işe alınması ricasında bulunan Murat Beyi aradı. Olanları anlattı. Murat Bey, nüfuzlu bir adamdı. Merak etme bacım, gereğini yapacağım dedi. Avukatını arayıp, bu haksızlığın ortadan kaldırılmasını istedi.
Rüştü bir yıl içinde akıl almaz bir servetin sahibi olmuştu. Mülkleri ve bankada da
yüklü parası vardı. Buna rağmen
iş piyasasında itibarı kalmamıştı. Herkes onun nasıl biri olduğunu kısa sürede öğrenmişti. Başka bilgiler daha vardı ellerinde. Rüştü, çalıştığı işyerlerinden hep kovularak gönderilen
biriydi.
Mahkemelik olan konunun duruşma günü gelip çatmıştı. Rüştü, Mustafa Beyin avukatına anlaşma teklif etti. Çünkü, davayı kaybedeceğini biliyor,
sahtekarlıktan da hapis cezası alabileceğini tahmin ediyordu. O yüzden ne koparırsa onun için kardı. Öyle de oldu sonunda. Rüştü ye yüklü bir para verip,
hissesi alındı. İşçiler, o gün bayram yaptı,
işlerine daha büyük bir şevkle sarıldı.
Şadiye Hanım da o gün fabrikadaydı. Her şey film şeridi gibi gözünün önünden geçti. Mustafa Beyin yağ pas içinde eve gelişini hatırladı. Gözleri nemlendi.
İşçilerin gülen gözlerindeki parıltıyla; acısı biraz da olsa
hafiflemişti. O işçiler, Mustafa Beyin yadigarıydı. Bir gün olsun onların
ücretlerini aksatmamıştı. Bir keresinde
Sadiye Hanımın altınlarının bozdurulmasıyla
işçilere ücret verilmişti. Az mı yemek pişirmişti onlara. O fabrikada çalışanlar,
Mustafa Beyi baba bilmişlerdi...
Sadiye Hanım, çok duygulandı. Ağlamamak için kendini zor tutuyordu. Allah, huzur vermesin diyebildi sadece...
Rüştü ise memleketi çoktan terketmişti. Başka diyarlarda
başka Mustafa beyler vardı.
Her gittiği yerde de buldu ama huzuru kaybetti.
* * *
Bugününüz dünden daha güzel olsun. Sağlıklı ve huzurlu günler dileğiyle...