Değer vermek, soyut bir ölçü birimidir. En genel anlamıyla bir şeyin karşılığını vermektir ya da hak ettiğini sunmaktır. Değer vermek, insanın kendine, somut ve soyut olaylara, davranışlara karşı yüklediği önemdir. Genellikle duygusal bir davranış olduğu için büyük kırgınlıklara, mutluluklara, üzüntülere, sevinçlere sebep olabilmektedir. Herkes verdiği veya gördüğü değerden en az bir kez şikayetçi olmuştur. Bu şikayetinin ardından sorgular başlamıştır. Bu hayatta kime, neye, niçin değer verilir? Bu hayatta kime ne kadar değer vermeliyim? Bu değerin ölçüsü nedir? Bu soruların tek bir doğru cevabı yoktur. Çünkü, bu soruların cevabı kişiden kişiye değişmektedir. Net olan tek şey, eğer psikopatolojik bir durum yoksa kendisine değer verilmesini istemeyen bir insan yoktur.

Herkes değer görmeye açtır. Bu sebeple değer bencil bir ihtiyaç mı yoksa gerçekten karşımızdaki kişi için yapılan bir eylem mi bu önemli bir ayrım noktasıdır. Bu ayrım noktası tamamen kişinin hayata bakış açısına göre değişmektedir. Değer görmek ve değer vermek bir ayna gibidir. Bu sebeple öncelikle değer vermek kişinin kendi benliğinde başlar. Kişi öncelikle kendini değerli hissetmelidir. Kendimizi ne kadar değerli ve önemli hissedersek, çevremize karşı göstereceğimiz değerde o ölçüde şekillenir.

Hayatımızda var olan kişilere fazla değer verdiğimizi düşünmeye başladığımız zamanlar olabilir. Unutulmamalı ki; bu kişiler önceleri daha fazla değer vermeyi göze aldığımız kişidir. Bu durumda kişilere verdiğiniz değerin tek kaynağı vardır. Bu kaynak sadece SİZSİNİZ. Bu demek oluyor ki asıl değerli olan karşınızdaki değil sizsinizdir.

Değer vermek konusunda sıkıntı yaşamamanın en güzel yolu, karşımızdaki kişiye verdiğimiz değerler üzerinden hareket etmemektir. Bir insana ne kadar değer verilmesi gerektiğinin net bir ölçüsü asla yoktur. Doğası gereği de olmamalıdır. İçten davranmak ve her zaman kendi değerimizi unutmadan hareket etmek keşke dememek için önemlidir.

''Hayatlarımızın değerini ölçebilmenin yolu, başkalarının yaşamlarına değer vermekten geçer.'' David Gale