Türk Lirası, merhum Cumhurbaşkanımız, Turgut Özal zamanında, konvertibl oldu. O günden bu güne kadar, liramızın konvertibl olması hususunu anlayamadım. Reel sektördeki üretimi çok kısıtlı olan bir ülkenin, bunu başaramayacağını tahmin etmiştim. Bunun üzerinde fazla durmadan bir hususu açıklamak zorundayım ki, faiz, daha doğrusu faizin yüksekliği, gelişmenin, yatırımın ve üretimin kanseridir. Şunu açık olarak belirtmek gerekecektir ki bir ülkenin yatırım yapmadan ve üretimi artırmadan, sadece para politikaları ile bir yere varması mümkün değildir. Ülkemizde şöyle bir durumu yaşıyoruz: Yıllardır dinlemekten bıktığım husus ise, cari açığın giderek büyümesidir. Bütün ekonomistler, hep kitabın ortasından konuşarak, bunun ülkemiz için hiç de iyi olmadığını ve ödemeler dengesinin düşürülmesi gerekliliği üzerinde nutuklar atmaktan ileri bir şey yaptıklarını görmedim. Elbette, sadece bizim ülkemizde değil, gelişmiş ülkeler de dahil, bütün ülkelerde, ithalat yapmadan, ihracat yapamayacak durumdadır. Bugünün ekonomisi de bunu öngörmektedir. Özellikle, ülkemiz belirli dönem sonrasında tarımsal ürünlerde de, ithalata yönelik bir sisteme girmiş bulunmaktadır. Bu hususu birçok makalemde dile getirerek 'Tarım olmadan hiçbir şeyin olmayacağını' söylemiştim. Reel sektör içinde tarımın önceliği tartışmasız birinci sırayı işgal etmektedir. Dünyadaki ülkeleri gözünüzün önüne getirdiğiniz zaman, sanayide ileri gitmiş süper güçlü ülkelerin tarımsal üretimlerinin ne kadar yüksel olduğu görülecektir. Bir zamanların, 'tarımla iştigal etmek ütülmektir' sloganı, bizi bu duruma getirmiştir.

İmalat veya diğer deyimle sanayimize baktığımız zaman bu sektörün ham madde ve ara ürünler bakımından, tamamen dışarıya bağlı olduğu görülecektir. Özellikle gelişmiş ülkelerdeki işçilik masraflarının yüksek olması sebebi ile fabrikasyonla elde ettikleri yarı mamul üretimlerini gelişmemiş ülkeler kaydırmaktadır. Özellikle ABD, sanayi toplumu olmaktan çıkarak, bilim toplumu haline gelmesi ile yapısı da bu safhaya gelmiştir.

Ülkemiz uzun bir süredir, yüksek faiz politikaları ile ve yabancı yatırımlara sağladığı avantajlarla, kimilerinin sıcak para olarak isimlendirdiği döviz girişi ile doları belirli seviyede tutmayı başarmıştır. Yalnız, 15 Temmuz FETÖ terör ve darbe girişimi ile yabancılar tarafından ülkemiz yatırım için uygun ülke olmaktan uzaklaşmıştır. Buna ilave olarak, çözüm sürecinin ortadan kalkması ile, PKK terörünün azdığı bir safhaya girilmiştir. Gerek FETÖ, gerekse PKK terörüne ilave olarak DEAŞ'ın da terör faaliyetlerine başlaması, durumu daha da kötüleştirmiştir. Rus uçağını düşürme olayından sonra, Rusya'dan gelen turist sayısında azalmalar ortaya çıkmıştır. Halen daha AB ülkeleri ve ABD Türkiye'ye vatandaşlarının gitmemeleri hususunda uyarmaktadırlar. Tüm bunlara ilaveten, ülkemizdeki siyasi çalkantılar da büyük etkiye neden olmuştur. Tüm bu olumsuzluklar, ülkemizi yatırım yapılması ve turizm bakımından riskli olan ülkeler safına itmiştir. Bu bakımdan döviz veya doların nerede duracağını tahmin etmekte de mümkün değildir. Doların ateşini söndürmek için, siyasi istikrar, ülkemizin her yerinde seyahatin emin olarak yapılacağı inancını vermek, reel sektörde üretimin artması ile ilgili tedbirlerin alınma gereği de ortadadır. Döviz artışına engel olmak için, ülkemizin ekonomisinin güçlü olduğunu laf ile değil uygulamalar ile göstererek, moral mekanizmasını çalıştırmak gerekir. Saygılarımla.