Tiyatrodan öğrenci arkadaşım Kamil Yıldırım ziyaretime gelmiş!

Kahve ikram ediyorum.

Açık olan televizyonda ise diziler, diziler…

'Ünal Yeter bu dizide oynuyor hocam.' diyor.

'Ünal Yeter, tiyatrodan eski bir öğrencimiz.'

'Çok güzel oynuyor ama hocam.' diyor.

'Diziler insanları uyutur, kısa filmler uyandırır.'diyorum.

Tebessüm ediyor.

***

Ülkemizde diziler, akıl almaz bütçelerle çekiliyor.

İç vedış aksiyonun pek olmadığı filmler, reklamlarla sunuluyor.

Avrupa'da diziler kısa sürerken, ülkemizde gece yarısına kadar uzuyor.

Karakterlerini uç insanlardan seçiyor.

Reyting hesabı, saliselik hesaplanıyor.

Kapalı toplumların aşkları, Barbara Cartland'ın romanları gibi sonlanıyor.

Üretmeden tüketen toplumun ihtiyacı, dış pazardan alınanlarla süsleniyor.

Kitap okumayan halkta, diziler morfin etkisi yapıyor.

Toplumun sosyal, kültürel, ekonomik, bilimsel ve teknolojik gelişmelerini sağlayacak diziler çekilmiyor.

Bu bilgiyi edinecek seyirciden talep de gelmiyor.

*

Oysa kısa filmler öyle mi?

Değil!

Mesajını, kısa sürede size gösterir!

*

Bilinendir!..

Kısa filmler Charlie Chaplin ile başlar…

Süresi 30 dakikadan az olması gerekir.

Amerikan Sinema Sanatları Akademisi'nde de öyle!

Ya, Yeşilçam?

Adı üzerine:

'Kısa Film.'

*

Kısa filmler bilincinizde ilerlemenizi gösterir.

Gerçeği size gösterince:

'Vay be!' dersiniz.

Daha da bir bilinçlenirsiniz.

Bilinçli olmanın –akıl / yöntem işi- olduğunu öğrenirsiniz.

*

Örneğin şimdi, kısa bir film senaryosunun konusuna, örnek verelim mi?

Verelim.

Bildiğiniz gibi 'Yüzyıllar önce kiliseler, cahil halka cennetten toprak satıyordu. Böylece papazlar ve kilise zenginleşiyordu. Ancak herkes öyle değildi! Bunun bir kandırmaca olduğunu, cennetten toprak satın alınamayacağını söyleyen Martın, mahkemeye çıkarılmıştı. Yargı o zamanlar dadini kullananların elinde oyuncaktı.

Duruşma sırasında Martın Luter Yargıçlara seslendi:

'Milleti cehennemle korkutup, cenneti para karşılığı satıyorsunuz. Sıkıysa cehennemi satsanız ya?'

Yargıçlardan biri sordu:

'Cehennemi kim alır ki?'

Martın:

'Ben alıyorum, neyse parası vereyim.' dedi.

Yargıçlar cehennemi Martin'e bedava verdiler.

Duruşma sonunda Martin kapının önüne çıktı.

Kendisini bekleyen binlerce kişiye seslendi:

'Cehennemi satın aldım. Benimdir! Bundan sonra oraya, kimseyi almayacağım. Korkmayın!'dedi.

Böylece cehennem korkusu yaşayan halk, kilise baskısından kurtulmuştu.

Artık insanlar uyanmıştı!

Ondan sonra halk, özgür beyinlere sahip olmuştu…

***

Evet, tiyatrodan öğrencim Kamil Yıldırım ziyaretime gelmiş.

Kahve ikram ediyorum.

Açık olan televizyon da ise diziler, diziler…

'Ünal Yeter bu dizi de oynuyor hocam.' diyor.

'Ünal Yeter tiyatrodan eski bir öğrencimiz.'

'Çok güzel oynuyor ama hocam.' diyor.

'Diziler insanları uyutur, kısa metrajlı filmler uyandırır!' diyorum.

'Evet hocam.' diyor.

*

Televizyonda öğrencimiz Ufuk Özkan.