İnsan yaşamında duyguların mı yoksa aklın mı ön planda olması gerektiği üzerine oldukça düşünülmektedir. Oldukça zor bir karar ancak karar vermek zorunda olmamamız, bir şans bizim için. Duyguları ya da aklı seçmek ve illaki o yönde ilerlemek zorunda değiliz. Hayatımızda oluşan sorunlar ve yaşam olayları, her zaman birbirinin aynısı olmuyor. Bu durum gösteriyor ki çözüm yolları, her zaman için değişecektir.

Yaşadığımız olaylarda genel olarak duygular baskın çıkıyor gibi görülebilir ancak her şeyde olduğu gibi bu konuda da dengenin olması çok önemlidir. Duygular ve akıl, birbirini dengelemelidir. Bu süreçte biraz duygusal zekadan bahsetmenin faydalı olacağını düşünüyorum. Duygusal zeka, bir insanın kendisine ve başkalarına ait duygularını anlama, sezinleme, ön görme, yönetme ve yönlendirmeye bağlı olarak yönetebilme becerisidir. 'IQ' ile ölçülen zeka, insanların okul ve iş yaşamındaki başarısını belirleyen değişmez bir etken gibi görülmektedir. Oysa araştırma sonuçları gösteriyor ki yüksek IQ'lu çocuklar, ortalama IQ'ya sahip arkadaşlarına göre hayatta daha başarısız ve daha mutsuzlar. Duygusal zeka özbilinç, azim, dürtülerini frenleme, başkalarının duygularını paylaşabilme gibi özellikleri içeren bir zeka olarak tanımlandığı için hayattımızdaki en önemli alanı kaplıyor. Araştırma bulgularına göre, duygusal zeka yoksunluğu, kişinin aile yaşamından mesleki başarısına, toplumsal ilişkilerinden sağlık durumuna kadar birçok alanda çok kötü sonuçlar doğurabiliyor.

Duygusal zeka, doğuştan gelen bir özellik değildir. İnsan beyninin yapısı dolayısıyla, çocuklukta alınan duygusal dersler, yaşam boyunca davranış tarzını belirliyor. Bu süreçte öğrenilmesi gereken en önemli süreçlerden biri mantık ve duyguları dengelemeyi öğrenmektir. Bu konuda en yaygın kitaplardan biri ''Duygusal Zeka'' adlı Daniel Goleman'ın kitabıdır. Goleman'a göre duyguları ilk öğrendiğimiz yer aile ortamıdır. İçinde büyüdüğümüz ve yer aldığımız ailemizdeki ebeveynlerimizin yaptıkları, bizlere kendimiz hakkında nasıl hissetmemiz gerektiğini sunmaktadır, Hislerimizi nasıl yorumlayacağımızı, nasıl davranacağımızı, korkularımızı ya da umutlarımızı nasıl ifade edeceğimizi öğretmektedir. Bu süreçte önemli olan ebeveynlerin çocuklara neler söylediği ya da nasıl davrandığından ziyade, kendi aralarında, duygusal sıkıntılar yaşandığında, eşler arasındaki ilişkilerin de kendi duygularıyla nasıl başa çıktıklarıdır.