Kentler tıpkı insanlar gibi varlığıyla, ruhuyla bize seslenir. Kültür merkezleriyle, tarihi mekanlarıyla; yeni yeni yaşam alanlarıyla insanların birarada olduğu günlük yaşamın getirdiği mecburiyetlerinden olacak, hepimiz kentin değişik alanlarında zamanımızı geçiririz.

Her gün gelip geçtiğimiz sokaklarda değişik yaşlarda sokak çalgıcılarına rastlarız. Kimimiz çalan müziğin ritmine hiç aldırış etmeden çekip gideriz. Kimimiz de durup biraz dinledikten sonra, " Kim bunlar acaba?Kazandığı üç beş kuruş ile ne yapıyor? " diye düşünürüz. Bir miktar önündeki kutuya para atarız. Aklımıza işimizin, kazandığımız paranın yerinde olduğu, en azından geçinebildiğimiz fikri gelir. Sokağın soğuğu, bizi bazen ürkütür. Biz ne düşünürsek düşünelim dünyanın her ülkesinde sokak çalgıcıları, günlük yaşamı süslemeye devam edecektir. Onlar edebiyatta ,sanatta bir yerlere gelemeyecek; boy boy gazeteleri süslemeyecekler. Fakat sokaklarda ve günlük hayatta hep var olacaklardır. Çünkü caddeler şehirlerin aynasıdır. Orada her sosyal tabakadan insan kendi mutluluğunu, huzurunu bularak yaşamını sürdürecektir.

Sanatta belirli noktalara erişmiş, iyi eğitim almış sanatçılarımız, hep olacaktır. Onlar kent toplumunun, kent ruhunun, kent insanının olmazsa olmazıdır.

Kentler, caddeleriyle, sokaklarıyla varlıklarını sürdürürler. Kentin ışıl ışıl yanan sokaklarında ,caddelerinde bizim gibi düşünmeyen ,bizim gibi yaşamayan birçok insanla karşılaşırız. Bunlar toplumun zenginliğidir. Bu arada gördüğümüz sokak çalgıcılarının kültürümüzün, kardeşliğimizin bir zenginliği olduğu gerçeğini aklımızdan çıkarmamalıyız. Benim ,senin mutlu olman yetmiyor; hepimizin mutlu olması gerekiyor. Sokağın soğuğuna karşı sıcak nefesiyle barış,kardeşlik çığlığı atan sokak çalgıcılarının gitarından dökülen nağmeler alkışı her zaman hak ediyor. Zaten en büyük sanatçıları ayakta tutan, yaşam sevincine boğan bu alkışlar değil mi?