Cumhuriyetimizin en önemli evrimlerinden biri şüphesiz kadınlarımızın aile ve toplum içindeki statülerinin çarpık değişimidir.

Kadının giderek erkekleşerek misyonundan uzaklaştırılması, kadının olmadığı kadar toplumun da yararına değildir.

Bu konuda sloganımız, 'erkeğin yaptığı her şeyi yapabilme kudretinde olduğunu göstermek' şeklinde olmuştur.

Oysa, 'kadının her başardığını erkeğin başarması' şeklinde bir evrim düşünülmemiştir.

Daha açık bir ifade ile kadın erkekleştirilirken, erkek yeterince kadınlaştırılamamıştır.

Kadını gerçek misyonuna kavuşturamadık.

Çünkü amacımız, huzurlu bir toplum inşa etmek olmamıştır.

Kadını iş hayatında, politikada, reklamda, aile içinde ve de neslin devamında hep kullandık ve istismar ettik.

Kadını yörüngesinden çıkararak erkekleştirdik ama ondan kadın gibi hareket etmesini bekledik.

Bir gazetede boşanan bir sanatçıya boşanmasının nedeni sorulmuştu.

Kadın, 'evde eşim erkek, ben de erkekleşmeye kalkınca anlaşamadık ve ayrıldık' şeklinde cevap vermişti.

Çalışan bir kadının acı itirafı da şöyle: ' Çocuğumu özel okula vererek sorunu çözdüğüme inanmıştım. Şimdi birkaç aydır çalışmıyorum. Çocuğumu takip ederek ancak tanıyabildim ve onu kaybetmek üzere olduğumu anladım.'

Bizler de toplum olarak kadınlarımız çalışırlarsa, sorunlarımızı çözeceğimize inanmışız. Bu sistemle sorunlarımızı artırdığımızın farkına varamamışız.

Gelin, Dünya Kadınlar Günü'nde bu işi tersinden düşünelim.

Bu konuda Avrupalı gibi değil, kendimiz gibi düşünelim. Sonra pişman olmayalım.

Selam ve sevgi ile…