Eğitimde bahar ayları aynı zamanda sınav dönemleridir. Mart ve haziranda üniversiteye giriş, nisan ayının sonunda da liselere giriş sınavları yapılır. İki milyonu aşkın öğrencinin katıldığı, birinci sınav da yapıldı.

Sınavların sadece öğrenciler üzerinde değil; okullar, öğretmenler ve veliler üzerinde yarattığı baskıyı hepimiz bir biçimiyle yaşadık, yaşıyoruz…

Sınavların oluşturduğu bu zor sürecin yanında, sürekli değişen ve değişeceği vurgulanan sınav sistemleri de ayrı bir gerginlik konusu. Bakanlık ha bire yeni bir şeylere karar veriyor; o yöntem başarısız olunca da sil baştan, yeni bir yöntem deniyor; ama, arada olan çocuklarımıza oluyor.

Geçen yıl dershanelerin kapatılacağı kaygısıyla özel okullara bir akın yaşanmıştı.Sonra da tamamen kapatılmayan dershanelerin statüsü değiştirildi.Gelecek yıldan itibaren de özellikle ortaokul öğrencilerinin devam ettiği etüt merkezlerinin kapatılması ya da kültürel amaçlı çalışacak birimlere dönüştürülmesi konuşuluyor.Yeni bir karmaşa daha yaşanacak.Oysa herkes biliyor ki bu ülkede en son yatırım yapılacak alan kültürdür!..

MEB, büyük bir sorunlar yumağına dönüşmüş üniversitelere giriş için sürekli yeni yöntemler geliştirmenin çabası içinde. Gelecek yıldan itibaren geçerli olması düşünülen sisteme göre, artık öğrencilerin sadece sınav notları değil, liselerde hazırladıkları projeler ve katıldıkları sosyal sorumluluk çalışmaları da üniversitelere yerleştirilmelerinde etkili olacak…

Ayrıca, LYS ve YGS sınavlarının ekim, ocak ve mart aylarında üç kez yapılması düşünülüyor.

Yabancılara da özel vakıf üniversitesi açma yetkisi düşünülen değişiklikler arasında.

Sınavlar konusunda öteden beri düşüncem değişmedi: Sınavlar küçük öğrenciler için tamamen kaldırılmalıdır. Üniversiteler için de daha çok sınav yerine lise eğitiminin kalitesi ve ağırlığının artırılması; öğrencilerin ilgi istek ve yeteneklerine göre bir üst öğrenime devam etmelerini sağlamak gerekiyor…