Kaygı, hayatta belirli ihtimaller ile karşılaştığımızda yaşadığımız, hissettiğimiz duygudur. Kaygının olduğu her yerde özgürlük vardır. İhtimalleri gerçekleştirmek adına kaygı duyarız. Ne kadar çok ihtimal varsa; o kadar çok kaygı vardır. Çünkü, bir şey seçtiğimiz zaman, diğer geriye kalan birçok şeyden vazgeçeriz. Bu durumda vazgeçtiğimiz şeyler içinde her zaman bir seçememe sorumluluğu ve seçememekten dolayı suçluluk duyarız. Keşkelerin en büyük sebebi seçim ihtimallerimizin çok, seçim şansımızın ise az olmasından kaynaklanır.

Cesaret, kişi özgürlüğe eriştikçe ortaya çıkan endişeyle yüzleşebilme kapasitesidir. Farklılaşma, ebeveyn bağımlılığının koruyucu ortamından çıkarak yeni özgürlüğe ve yeni şeylerle bütünleşmeye karşı duyulan istektir. Cesarete yalnızca ebeveynlerin korumasından çıkıldığı anda ihtiyaç duyulmaz. Bu ihtiyaç hayatın yalnızca ilk evrelerinde, hayatın diğer tüm evreleri adına öğrenilecek ilk adımdır. Çocuk yaşam evreleri içerisinde (okula başlamak, okul değişiklikleri yapmak, arkadaş çevresi değişimi, öz farkındalığın ortaya çıkışı, ergenlik, flört dönemleri, evlilik, çocuk sahibi olma...) ilerlerken her adımda cesarete ihtiyaç duyacaktır.

Çocuklar çok hızlı karar değiştirirler hatta çoğu zaman onlara sunulan her seçeneği onlara sunmanızı isterler. Seçenek sunulmuyorsa karşılarına çıkan her şeye sahip olmak isterler. Çocukların sonsuz bir istek ve arzuları vardır. Çünkü, çocuklar henüz bu kaygılı süreçle baş etmeye karşı bilişsel becerilerini geliştirememişlerdir. Bu süreç tamamen öğrenilmesi-öğretilmesi gereken bir süreçtir.

Unutulmamalı ki; kaygı anlamlı ve amaçlı bir hayatımızın olduğunun en büyük kanıtıdır.