n

n

n Özellikle gelişmemiş veya az gelişmiş ülkelerde, demokrasi ve bunun bir gereği olan siyasi partiler ile siyaset yapmanın çok değişik anlaşıldığı gerçeği, inkâr edilemez husustur. Gelişmiş ülkelerdeki siyasetin çok daha farklı olduğu ortadadır. Herhangi bir seçimden sonra, seçimi kaybedenler ile kazananlar arasındaki diyalog, takdir edilecek bir durumdur. Ayrıca, siyasi tansiyonun seçim zamanı bile düşük seviyede olduğu gözden kaçmamaktadır. Bizde ise, seçimin ertesi günü, bir sonraki seçim için siyasi propagandalara hemen geçilmekte, başarılar abartılarak; başarısızlıkların mazeretleri de karşı tarafa atılmaktadır. İki seçim arasındaki dört yıllık süreç içinde her gün siyaset yapılmaktadır. Bunun sonucunda kimin ne dediği üzerinde de düşünülememektedir. Siyaset, maddi bakımdan şahsi sorunların ötelendiği ve sadece ülke için çalışmaların yapılmasını gerektiren bir fazilet, ülkeye hizmet yarışı olmalıdır. “Bal tutan parmağını yalar” örneğinden hareket edilmemelidir. Zira, yalamanın sonunun olmadığı gerçeği ortadadır. Demokratik düzen içinde, siyasi partiler ve bunların temsilcileri, kendi seçmenlerine olduğu kadar, kendine oy vermeyen seçmenlere de fazilet örneği olmalıdırlar. Çünkü, milletvekili seçilenler kendi partisinin değil, ülkenin milletvekilidirler. Kanaatime göre, fazilet yarışında ve ülkesine hizmet yarışında olmayanların siyasette yeri olmamalı ve şahsi çıkarlar peşinde koşanlar, partiden ihraç edilmelidir.

n

n Yukarıda yazdıklarım üzerinde % 100 olmasa bile büyük bir çoğunluk benimle aynı anlayış içinde olacaktır. Bunları söylediğim zaman kimileri, “Siz siyasetin ne olduğunu bilmiyorsunuz. Siyaset sizin dediğiniz şekilde değil” demektedirler. Elbette bu anlayış, bizdeki uygulanan demokrasi içindeki siyasi anlayıştır. Ben asla bu anlayışta değilim. Her şeyin ideal ölçüler içinde olmasını arzu ediyorum. Bu ölçülerin dışına çıkıldığı takdirde işin içine popülizm girmekte ve herkes ağzına geleni söylemektedir. Buna bağlı olarak da, siyasetin dili kabalaşma bir tarafa çok çirkinleşmektedir. TBMM’de kullanılan kelimeleri burada tekrar yazmaktan inanın hicap duyuyorum. Hep kelimelerin değişik anlamları üzerinde duruluyor ve karşı tarafa küfürler yağdırılıyor. Fikir üretemeyen, mantıki yorum yapamayan, yeni projeler geliştiremeyenlerin veya problemlerin çözümünü bulamayan veya bu kapasiteden uzak olanların yaptığı da sadece küfürdür, kötülemedir. Şimdi de TBMM’de bu ülkenin sahibinin kim olduğu, kimin önce kimin sonra geldiği tartışması ile esas konunun dışındaki durumların münakaşası yapılmaktadır. Sapla saman birbirine o kadar karıştırılmaktadır ki, bu tip konuşma yapanların ne kadar cehalet içinde oldukları kendi ağızlarından ortaya konulmaktadır. Bütün konuşmalar tarih biliminin etiğine tamamen aykırıdır. Lütfen, Şair Orhan Şaik Gökyay’ın, Bu Vatan Kimin? Şiirindeki; Bu vatan toprağın kara bağrında/ Sıra dağlar gibi duranlarındır;/ Bir tarih boyunca, onun uğrunda/ kendini tarihe verenlerindir./ dizelerini okuyarak; bu vatanın kimin olduğuna karar verebiliriz. TBMM’de yapılan konuşmalar, gündemin dışında olduğu gibi, kamuoyunda da tasvip edilmemiştir. Eskiler, “Boğaz dokuz boğumdur” sözünü boşuna söylememişlerdir. Gerçekleri bir tarafa bırakarak, düşüncelerini bir süzgeçten geçirmeden üstten dolma bilgilerle konuşmaların yapıldığı gözden kaçmamaktadır. Yalnız, orada yapılan yanlışlıkların kimi gruplar tarafından esas alınarak, bir kaos ortamı ortaya çıkmaktadır. Konuşmalar ayrıştırıcı ve klik yaratacak şekilde olmaktan öteye birleştirici olmalıdır. Ülkemizin üniter yapısını ortadan kaldırmaya yönelik konuşmalardan kimse kârlı çıkmayacaktır. İstiklâl Savaşı’nda yüz binlerce şehidin kanı üzerine 29 Ekim 1923’te ilân edilen Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin parçalanmasında; bugün kendi haklarını almak için uğraşanların düşecekleri durumu düşünmek bile istemiyorum. Osmanlı İmparatorluğu’ndan nefret ederek müstevlilerle işbirliği yapan Arapların, bütün petrol zenginliklerine rağmen; paramparça olmuş, kaos içindeki durumları ortadadır. Dış güçlere, çıkar peşinde olanlara inanarak bir yere gitmek mümkün değildir. Zira, kimse çok şey almadan bir şey vermez. Ülkemizde barışın egemen olması dileklerimle saygılarımı sunarım.

n