Ülkelerin gelişmişlik durumu ile bu ülkelerdeki yetişmiş insan gücünün ne şekilde kullanıldığı arasında büyük bir ilişki vardır. Dünyadaki birçok ülkeye baktığımız zaman, yer altı ve yer üstü kaynakları bakımından zengin olmayan birçok ülkenin gelişmiş ülkeler sınıfında olduğunu görürsünüz. Bu ülkeler, büyük bir çoğunlukla insan yetiştirmeyi ve bunları yerli yerinde kullanmayı beceren ülkelerdir. Yapılan araştırmalarda, devlet idaresinde sürükleyici ve ülkeyi ileriye taşıyacak olan bireylerin sayısının, en gelişmiş ülkelerde bile, % 1-2 civarında olduğunu göstermiştir. Bu bireyler ise sadece bir kademede toplanmış olarak da bulunmaz, her kademde yer almış olarak bulunurlar. Bu bireylerin yerlerinden alınması ise, idare olarak, çok kötü bir durumu ortaya koymaktadır. Bu bakımdan bir ülkenin veya ülkelerin en büyük gücü, yetiştirdiği insan gücü ve bunların da doğru yerde kullanılması ile ortaya çıkar.

Ülkemizde ise, iş yapan ve bulunduğu makamın değerini veren bireyler tercih edilmemekte ve bunun yerine diğer bazı kriterler kullanılmaktadır. Bizden olsun da kim olursa olsun anlayışı ise, büyük hatalara sebep olmaktadır. Eskilerin 'bir mıh, bir nal; bir nal, bir at; bir at, bir bahadır ve bir bahadır vatan kurtarır' sözü akıldan çıkarılmamalıdır. Oldum olası, üstlerine karşı eğilip bükülenler tercih edilmektedir. Genellikle de iş yapan ve bunu hakkıyla yapan bireyler, saygılı olmakla beraber amirlerinin karşısında eğilip bükülenlerden değildir.

Bir zengin patron, evinin önünde bekleyen otomobiline, şoförünün kapıyı açması ile biner. Otomobile bindikten sonra, şoföre; niçin hızlı gittin, niçin yavaş gittin, bu arabayı niçin solladın gibi uyarılarda bulunurken, araba bir ağaca toslayarak durur. Neyse ki, şoföre ve patrona bir şey olmaz. Bunun üzerine patron, 'Tüm uyarılarıma uymadığın için kaza yaptın' diyerek şoföre çıkışır. Bunun üzerine şoför 'Efendim, direksiyonda bendim, fakat arabayı kullanan sizdiniz' der. Bizde genel olarak yapılan en önemli hata, yukarıdan aşağıya devlet idaresinde, kademelerdeki yetki ve mesuliyetlerin tam olarak ortaya konulmamış olmasıdır.

Bakan veya bakanlar kurulu yapılacak işlerle ilgili olarak karaları alır. Bundan sonrası ise, o bakanlığa bağlı alt birimlerin görevidir. Bu görevin nasıl yapılacağı teknik hususlar olduğu için onların inisiyatifinde olması gerekir. Tüm bunlara rağmen, üst kademelerden, yapılacak işlerlerle ilgili olarak müdahaleler olmaktadır. Burada, üst kademeler verilen görevin, layığı ile yapılıp, yapılmadığı ve zamanlama bakımından kontrol yapmalıdırlar. Eğer bu hususlarda aksamalar var ise, burada devreye girilmelidir. Bu olmadığı zaman ise, yetkiler arasında karmaşa ortaya çıkacaktır. Burada bir şeyi ifade etmek gerekir ki, devlet idaresi durmaz; her halde çalışır. Fakat bu çarkın hızlı dönmesi ve verilen işlerin zamanında yapılması, devletin işlerinin düzenli ve zamanında olmasını ortaya koyar. Şu üç husus: Hak, vazife ve zaman asla unutulmamalıdır. Görevin yapılması, zamanında yapılması ve buradan ortaya çıkacak hakkın alınması esas olmalıdır. Yalnız, ülkemizde 15 Temmuz'a kadar olan süreç içinde, bütün devlet kademelerinin FETÖ tarafından işgal edilmiş olması, sorunun büyük kısmını ortaya koymaktadır. Şimdiye kadar bunlardan ne kadarının ayıklandığı bilinmemektedir. Uyuyan hücrelerin varlığı da yetkililer tarafından açıklanmaktadır. Bütün bunlara rağmen, liyakat esas olmak üzere yapılacak olan atamalarla, devlet idaresinde açılan bu yaranın kısa zamanda atlatılacağı kanaatindeyim. Saygılarımla.