2017 yılının ülkemiz için zor bir yıl olacağı görülmektedir. İç siyaset bakımından 16 Nisan referandumundan sonra, bir durulmanın olması ve taşların yerine oturmasını bekleyebiliriz. Ülkemiz için şu andaki en önemli olan dış sorunlardır. Sayın Binali Yıldırım başbakan olduğu zaman 'bundan sonra, bütün ülkelerle barış içinde çalışacağını' söylemesi, kamuoyunu tatmin etmiş ve gerek komşularımız, gerekse dünya ülkeleri ile barış içinde olmak ülkemizde memnuniyet verici bir durum olarak karşılanmıştı. Bugünkü konjonktürde, komşularımız ve gerekse dünya ile barış içinde olmamız bekamızın teminatı olarak görülmektedir.

Rus uçağının düşürülmesinden (24 Kasım 2015) sonra, Rusya ile gelişen barış süreci, bir miktar endişeleri gidermiş idi. ABD'nin 20 Mart 2003'te Irak'a müdahalesinde tezkerenin reddedilmesi ile bozulan ilişkilerimizde, o tarihten bu yana fazla bir düzelme olmamıştır. Ülkemizin Suriye'de başlattığı 'Fırat Kalkanı'na karşı olarak; gerek Rusya ve gerekse ABD, Membiç'e olabilecek TSK'nın harekatına mani olmak üzere, burada askeri yığınak yapmıştır. Her iki ülke de Türkiye'nin güney sınırlarımızda oluşacak PYD oluşumuna göz kırpmakta ve ABD, NATO müttefiki olan bizi bir tarafa itmektedir. Bunun yanında, Rakka'ya yapılacak olan harekatta Türkiye'ye yer verilmemektedir. Demokrasinin havarisi olduğunu iddia eden bu ülkeye, bir terör örgütü olan PKK'nın uzantısı PYD ile ittifak yapmak çok da yakışmaktadır? Ayrıca, Afrin'de irtibat bürosu (Amerikan üssü) kurduğu da gerçektir. Barzani ise bir şeylerin hazırlığını yapmakta; Ankara'ya da davet edilen Salih Müslim'in Avrupa'ya PYD'yi temsilen katılması da ayrı bir olaydır. Devlet gibi devlet olan ülkelerin, terör örgütleri ile anlaşma yapmadığını veya yapmayacağını bilirdik; ama bu hareketlere ne denilebilir ki?

Güney sınırlarımızda bu olaylar olur iken; referandum ve buna bağlı olarak, Siyasilerimizin Almanya ve Hollanda'da yapacağı faaliyetlere de engel olunmuştur. Bu hareketler engel olmanın dışında, Türkiye Cumhuriyetinin onurunu kırıcı düzeylere vardırılmıştır.

AB kapısında 60 yıla varan süre bekleyen ülkemizin, Almanya, Hollanda, Avusturya, son olarak da Fransa ile arasının bozulması da çok önem arz etmektedir. Bu ülkeler ile ilişkiler bakımında böyle bir duruma düşmek, ülkemiz için çok zor günlerin habercisi olarak ortaya çıkmaktadır. Gerek Almanya ve gerekse Hollanda, ithalat ve ihracatımızın en yüksek değerlerde olduğu ülkelerdir.

2016 yılında ülkemiz turizm bakımdan çok kötü bir yılı idrak etmiştir. Bu sektörde iflaslar yaşandığı gibi, devletimiz de gereken döviz girdisini elde edememiştir. 2017 yılında da, bir önceki yıla benzer durumun yaşanacağı, Rusya ve AB ülkelerinden gelen haberlerde ortaya çıkmaktadır. Rusya ile tarım ürünlerinin ihracatı bakımında anlaşmaya varıldığı deklare edilmekle beraber, Rusya'dan gelen haberlerde kısıtlamaların devam ettiği şeklinde bilgiler gelmektedir. Bunun yanında Almanya en çok silah ithal ettiğimiz ülke olarak ortaya çıkmaktadır. Bu ülke, silah satışının yapılmayacağı kararı da almıştır. Demokratik olduğunu beyan eden bu ülkeler, Türkiye'ye silah satışını yasaklamakla birlikte, terör örgütlerine silah vermeleri, ne garip bir tecellidir. Referandumdan sonra bazı şeylerin düzelmesini temenni etmekten başka çaremiz bulunmamaktadır. Tüm bu olanlardan sonra, M. Kemal Atatürk'ün 'Yurtta sulh, cihanda sulh' sözünün anlamının önemi ortaya çıkmaktadır. Saygılarımla