Toplumda
daha çok lüks
tüketime
yönelik
algılar,
en büyük hasarı
ailelere
veriyor...
Bütçe
açık verince;
kredi kartlarıyla
yapılan alışverişler,
sonra o borcu borçla
kapatmak telaşı
derken,
çöküntü başlıyor...
Bir zamanlar,
birbirlerini
delicesine
seven çiftler
arasında
başlayan
geçimsizlikler,
çatışmaya dönüşünce;
o kutsal yapı çöküyor...
Lüks tüketim algılarına
direnenlere
lafım yok zaten!..
Yazarı bilinmeyen
öyküde,
babanın oğluna
verdiği nasihati
sizlerle paylaşmak istiyorum.


* * *

Oğlu, sevdiği kızla evlenme
isteğini babasına açtı. Babası, "Buna hazır mısın?"
diye oğluna sordu. Oğlu, "Birbirimizi seviyoruz baba"
dedi. Baba, oğluna
tavsiyede bulunacağını söyleyerek,
yerinden kalktı. Mutfağa geçti. Oğlunu da yanına çağırdı.
Ocağa aynı büyüklükte üç kap koydu.
Hepsinin içini suyla doldurup,
ocağı yaktı. 'Şimdi, istediğim her şeyden iki tane vereceksin bana' dedi. Sırasıyla havuç, yumurta ve kavrulmamış kahve çekirdeği istedi. Oğlu hepsinden ikişer tane verdi.

Adam iki havucu birinci kaba, yumurtayı ikinciye
ve iki kavrulmamış kahve çekirdeğini üçüncü kaba koydu. Her üçünü de yirmi dakika süreyle kaynattı. Daha sonra kapları ocaktan alıp,
oğlunu yemek masasına
buyur etti.

Yemek masasında üç tabak duruyordu. Baba, kaplarda kaynayan havuçları, yumurtaları ve kahve çekirdeklerini büyük bir özenle tabaklara yerleştirdi. Sonra oğluna dönüp sordu: 'Ne görüyorsun?'

Oğlu bir şey anlamamıştı. Ne demekti şimdi bu? Oğlu düşünceye
dalınca, baba açıklamaya başladı:
'Havuçlar haşlandıkça aslını kaybedip yumuşadı. Yumurtalar görünüşte baştaki gibi sert duruyor ama içleri katılaştı. Kahve taneleri ise olduğu gibi duruyor, başta neyseler sonunda da öyle... '

Sonra devam etti:
'Evlilikte, aşk ve şefkat birlikte olmalıdır. Aşksız bir evlilikte her iki eş de şu gördüğün havuçlar gibi birbirlerini tüketir, eskitir, pörsütür.
Şefkatsiz bir evlilikte ise eşler birbirlerine ne kadar tahammül etseler de şu gördüğün yumurtalar gibi içten içe katılaşır, birbirlerinden uzaklaşır. Aşkın da şefkatin de olduğu bir evlilikte ise şartlar ne olursa olsun, eşler tıpkı şu kahve taneleri gibi birbirlerinin yanında kalır, kendi kişiliklerini yitirmez. Kahve tanelerinin tekrar kaynatılmaya hazır olmaları gibi, onlar da birbirleriyle baş başa uzun yıllar geçirmeye isteklidir."

Oğlu aldığı bu dersten tatmin olmuş
gibiydi. 'Asıl ders bu değil!' dedi baba. Oğlu şaşkındı. Baba oğlunu
elinden tutup, tekrar mutfağa getirdi ve
kapların içinde kalan suları gösterdi.
'Havuçlardan ve yumurtalardan arta kalan suya bak…
İkisinde de bir tat yok' dedi. Sonra, kahve çekirdeklerini çıkardığı kaptaki suyu yavaşça bir fincana boşalttı. Mis gibi taze kahve kokuyordu. Fincanı oğluna uzattı. 'İçmek istersin herhalde' dedi. Oğlu kahvesini yudumlarken baba konuşmasını sürdürdü.
'Kahve çekirdekleri gibi birbirlerini tüketmeyen eşlerin paylaştığı yuva da işte böyle olur. Mis gibi, temiz ve huzur verici. Onlar birbirlerini harcamayarak, birbirlerine aşkla ve şefkatle davranarak hayata kendi tatlarını, kokularını ve renklerini katmayı başarır.'
* * *
Bugününüz dünden daha iyi olsun. Sağlıklı ve huzurlu günler dileğiyle...