Bugün ülkemiz, Okyanus ötesi, Avrupa'daki birçok ülke, komşularımız ile bunların uzantıları olan terör örgütlerinin tehdidi altındadır. NATO ile AB'nin demokratik söylemleri boşa çıkmış ve din kardeşi komşularımız ise, onlarla beraber olarak aleyhimize çalışmaktadır. Birinci Dünya Savaşı sırasındaki takındıkları tavırlar nedeniyle, güney komşularımıza güvenmedim, güvenemedim. Elbette, onlara kötü söz söylemek veya hakaret etmenin faydası yoktur. Şu husus akıldan çıkarılmamalıdır ki, onlar fıtratlarının gereğini yapıyor. Sözde, dostumuz müttefikimiz olan ABD ve Avrupa'daki ülkelere de kızamıyorum. Onlar da fıtratlarının gereğini yapıyor. Barack Obama, başkan seçilince bizim biraderimiz oldu, ama attığı kazıklar boyunu geçmiş durumdadır. Donald Trump'tan da bir şey beklemiyorum. ABD başta olmak üzere, tüm Batı ülkelerinde, partiler ve başkanlar değişebilir, fakat dış siyasetlerinin değişmesi mümkün değildir. Aralarındaki dostluklar çıkarlarla ilgilidir. Sosyalist Rusya ile ABD'nin birlikte olmaları, bunu açıkça ortaya koymaktadır. Dünya siyasetinin her konusunda birbirine kazık atan bu iki ülke, belirli konularda beraberce hareket edebilmektedir. Ülkemizde bu duruma, ikiyüzlülük, riyakarlık denmekle birlikte; ben bu ülkelere ongen yüzlüler diyorum. Bunun için de bu ülkeleri suçlamak veya kınamak içimden gelmiyor, ama onların hareketlerini, tutumlarını düşündükçe; midemin bulandığını söyleyebilirim.

Öncelikle bu ülkelere karşı kötü ifadeler kullanmamalıyız. Zira, Avrupa'da aşağı yukarı 4,5 milyon yurttaşımız yaşamaktadır. Onların huzurunu bozmamak için kötü sözler ve ithamlardan sakınmamız gerekir. Kaldı ki, onların yalan ve yanlışlarını söylemekle bize karşı olan davranışlarının değişeceğini beklemek de abestir. Daha önce ifade ettiğim gibi çıkarları ne yönde ise, o yönde hareket edeceklerdir. Dış diplomaside soğukkanlı olmak gerekir. Daha önce üzerinde durduğum gibi, kelam-ı kibar olarak istenilenler söylenmeli ve söylenebilir.

Ülkemizde öteden beri, dış siyasetle ilgili olarak projeksiyonlarımız yoktur. Çoğunlukla bu siyasette, konjonktüre bağlı olarak, hissi kararlar verilmektedir. Türkiye olarak, kısa, orta ve uzun vadede, dış siyasetimizle ilgili olarak ve iktidardaki partiler değişse bile, değişmeyen projeksiyonlarımız olmalıdır. 1970 yılında, Amerika Birleşik Devletleri'ne tahsil için gittim ve üç buçuk yıl orada kaldıktan sonra Türkiye'ye döndüm. O günden bugüne kadar bu ülkede partiler ve başkanlar değişmesine rağmen, dış siyasetlerinin değiştiğini görmedim. İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra; 1948-1951 yılları arasında, içinde Türkiye'nin de bulunduğu 16 ülkeye, Anti-komünizm için Marshall yardımı yapılması ile; ABD ve Türkiye ilişkileri ciddi olarak başlamış oldu. 1950-1953 yıllarındaki Kore savaşına bir tugay askeri birlikle Türkiye'nin iştirak etmesi, soğuk savaştaki ilk sıcak çatışma olmuştur. Bunun sonucunda Türkiye NATO'ya girmiştir (1952). SSCB'nin dağılmasından sonra, Türkiye soğuk savaştaki ileri karakolluk önemini bir miktar kaybetmiştir. Buna ilave olarak ABD'nin geliştirmiş olduğu kıtalar arası balistik füzeler ile ülkemiz bir miktar daha değer kaybetmiştir. Çin'in güçlenerek ortaya çıkışı ise, Rusya ile ABD'yi birbirine yaklaştırmıştır. Bu bakımdan Rusya ve ABD düşman kardeşler olarak ortada bulunmakta ve Ortadoğu nimetlerini paylaşmakta anlaşmağa varmış olarak görülmektedirler. Rusya, Çin ve ABD, dünyadaki üç kutbunu ortaya koyarak, birbirlerine gülümsemekle beraber, elleri silahlarındadır. Saygılarımla.