Birçok buluşlara imza atan insanoğlu, yaşadığı dünyayı yaşanmaz duruma getirmek için elinden geleni yapmaktadır. Bir önceki yazımda da üzerinde durduğum gibi, savaşlarla ve diğer şekillerde dünyanın nimetlerini ele geçirme mücadelesi, olağanüstü bir şekilde devam etmektedir. Evrende üzerinde canlıları ihtiva eden, müstesna konumdaki bir planet, yani dünyada yaşadığımız inkar edilemeyecek bir gerçektir. Yalnız, dünyanın yer altı ve yer üstü kaynakları belirlidir ve birçokları bitmek üzeredir ve bu inkar edilemeyecek bir gerçektir. Bunun farkında olan süper güçler, buradan çok büyük ölçüde, yani bu kaynaklardan yararlanma peşindedir. Esas olarak da burada 'Ben güçlüyüm, öyle ise her şey benim hakkımdır' düşüncesi hakimdir. Her zaman, 'hak güç ile alınır' sözünün doğruluğu ortadadır.

İhtiyar bir adamın, kendi gibi yaşlı bir evi varmış. Ev nerede ise yıkıldı, yıkılacak durumda imiş. Adamın evi tamir için, ne gücü, ne de parası varmış. Bir gün eve 'ey benim vefakar ihtiyar evim, nerede ise yıkılacak durumdasın. Benim de ahir zamanım. Ne olur, yıkılacak olursan, yıkılmadan önce haber ver ki ben başımın çaresine bakayım'der. Olacak bu ya ev dile gelir 'peki ihtiyar dostum' der. Aradan bir süre geçer. Bu zaman içinde evde meydana gelen çatlakları, ihtiyar adam çamurla doldurur. Fakat bir gün ev ansızın yıkılır, tesadüf bu ya, ihtiyar adam da sağ ve salim olarak kurtulur. Yalnız, heyecan ile ihtiyar adam ' benim dostum evim, hani yıkılmadan önce bana bunu bildirecektin' deyince; ev iniltili bir şekilde ' sana bunu haber vermek üzere ağzımı açtığım zaman, onu çamurla dolduruyordun' der.

Dünya üzerinde çatlaklar belirmiş durumda, bunlara her gün bir yenisi ilave oluyor, fakat insanlığın bu olanlar umurunda olmuyor ve onu hırpalama ve canlılarını yok etme çabası işine devam ediliyor. Bu konuda itiraz olarak ortaya çıkan birkaç cılız ses, hemen susturuluyor. İnsanlık neden Nasrettin Hoca gibi, keseceği dal ile birlikte kendinin düşeceğinin hesabını yapmıyor. Ensesi kalın olanların, fakirlerden daha fazla kaybedecek şeyleri var.

Üzerinde yaşadığımız dünyamızı, adilane sevgi ile paylaştığımız zaman, onun nimetleri hepimize yetecek kadar çoktur. Unutulmamalıdır ki, insan midesi sadece yarım litredir. Tıka basa yiyerek onu zorlamanın da anlamı yoktur. Bu noktada, hep Ziya Paşa'nın;

Ya bister-i kemhada, ya viranede can ver,

Çün bay u geda hake beraber girecektir.

( İster ipekli yataklarda, ister viranede can ver,

Çünkü zengin ve fakir toprağa(kabire) beraber girecektir). Dizeleri aklıma gelir.

Akıllı olarak yaratılan insanoğlunun, yeteri kadar akıllı olmadığı ortadadır. Bilgilerimize göre evrende yaşanabilecek bir planet veya dünya belki vardır, ama şimdiye kadar bulunmuş da değildir. Bulunduğunu farz etsek bile, bugünkü teknoloji ile oralara ulaşılamaz. Bineceğiniz uzay gemisinin hızına bağlı olarak, bu yolculuk binlerce veya milyonlarca yıl sürebilir. Onun için insanlık olarak, elimizdekinin kıymetini çok iyi bilmemiz gerekiyor. Bu durum zengin ülkelere, parası olanlara bir öncelik de tanımıyor. Bilinen bu gerçeklere rağmen; dünyayı sömürmeye onu yaşanmaz hale getirmeye elbirliği ile çalışıyoruz. Aklımız başımıza geldiğinde, inşallah zaman geçmiş olmaz. Eğer zaman geçmiş olur ise, 'Durdurun dünyayı inecek var' diyebilecek miyiz veya diyebilecek misiniz? Saygılarımla.