Kaan benim arkadaşım, ben onu severim o da beni sever. Kaan'ı sadece ben sevmem, tanıyan, bilen herkes sever. Tespihi de yaman sallar. Bazen mahallenin bıçkın delikanlısı misali sağa sola posta atarcasına sallar tespihi, bazen de cami avlusunda tevekkül içinde ezanı bekleyen bir Mümin sükûnetinde.

Samsun Şehir Kulübü'nde köşesi, masası ve bilgisayarı vardır, ne başkası oturabilir o masaya ne de bilgisayara dokunabilir izinsiz. Film seyreder, oyun oynar, bulmaca çözer ve de sık sık kalkar ortalıkta şöyle bir dolaşır, herkese ya selam ve sevgi sunar ya da havası yerinde değilse tepeden bakar, ne seslenenleri duyar ne de yanından geçtiklerini görür.

Kaan bazen kızar ama çabuk unutur. Unutması hafızasının zayıflığından değil sevgisinin çokluğundandır. Her insan gibi o da sever, sevilmeyi de ister. Sevginin dilidir Kaan'ı Kaan yapan ve sevginin ta kendisidir kızgınlığı ve de kırgınlığı unutturan.

Kaan 'kimdir?' diye merak edenlere hemen söyleyeyim, Kaan Samsun Şehir Kulübü'nün son yıllardaki en büyük zenginliğidir, fahri genel müdürüdür! Hiçbir sorumluluğu yoktur, ama her şey ondan sorulur. Kimse ona karışamaz ama o herkese karışır, ister şef olsun muhatabı, ister aşçıbaşı, isterse en yeni ve en genç komi, fark etmez.

Kaan'ın kimseden noksanı yoktur fazlası vardır; Kaan down sendromludur. Üç yıl kadar önce bir sosyal sorumluluk çerçevesinde istihdam edilmeye başlandı Şehir Kulübü'nde; o gün bugündür Kaan oradadır ve herkesin dostu, herkesin sevgilisidir; herkes de Kaan'ın dostu, Kaan'ın sevgilisidir. Ortak dil sevgi dili olunca aşılmayacak engelin olmadığının, olamadığının mükemmel bir örneğidir Kaan.

Hayatımızı giderek daha bir kuşatan ve daha bir çekilmez kılan şiddet ve kavga dilini gördükçe, Kaan'ı hayata bağlayan sevgi dilinin kıymetini daha bir anlıyorum. Televizyon dizilerinden köşe yazılarına ve de özellikle siyasetin diline gittikçe hakim olan kavga hatta nefret dilini bir an önce bırakmak zorundayız. Kavganın bizi götüreceği yer, birlik ve beraberlik değil ayrılık ve bölünmüşlüktür.

Bir tarihte Türk Haberler Ajansı'nda genç bir muhabirken büro şefiyle takışmış ve ikimiz birden 'ya o ya ben' restini çekmiştik. Genel Müdür Yardımcımız Mustafa Küçük 'Ben testileri tokuşturmam, biri kırılırsa öbürü de çatlar' demiş de şefi de beni de gözden çıkarmak yerine beni bir başka büroya kurucu şef olarak göndermişti. Ne olur, siyaset sahnesinde kendi insanlarımızı kafa kafaya tokuşturmaktan bir an önce vazgeçelim.

Yunus Emre'nin sevgi diline her zamankinden daha muhtacız. Ne olur biraz daha sevgi, biraz daha, biraz daha, sevgi ve sadece sevgi, ne olur…