Sadece kelimelere değil, aynı zamanda şekillere de hapsoluyoruz. Özü boşaltılmış sözler veya eskilerin ifadesiyle manadan/ruhtan yoksun lafızlarla şekilleniyor dünyamız. Mehter tutkumuz buna en iyi örnek. Ne lafzını biliyoruz doğru dürüst ne şeklini. Üç, beş, on kişiyi biraraya getirip bir de Osmanlı olduğunu söylediğimiz ya da sandığımız bir kıyafet giydirdiğimizde 'dünyanın ilk ve en muhteşem askeri bandosunu' ihya ettiğimizi sanıyoruz. Aslında yaptığımız ecdadın yadigarını ihya etmek değil tam tersine yozlaştırmak, küçültmek ve de anlamsızlaştırmak.

Meraklısına ve dahi en meraksızına yolu İstanbul'a düştüğünde, Harbiye'deki Askeri Müze'ye mutlaka uğraması naçiz bir tavsiyemizdir. Eğer mehterden söz edeceksek, eğer mehter takımı kuracak/kurduracaksak tarihin o muhteşem askeri bandosunun o kanları kaynatan muhteşem konserini çağın en mükemmel ekibinden dinlemek gerekir. Musikiye hayranlıkla o musikinin katledilmesine isyanın miladı o konsere gitmek olacaktır.

Sema ve Semah bir ilahi devrandır, bir ilahi halkanın etrafında Hakk'ı arayışın ritmik ve mistik dönüşünden günümüzde sözde turistik ama özde ticari bir gösteri sergilemeye kalkmak da kelimelere teslimiyetin ya da hayatı ve maneviyatı şekilden ibaret saymanın bir diğer çirkin ve vahim örneğidir. Her ikisinin de adabı ve edebi vardır; o adabın ve edebin temelindeki hedeften sapıldığında; ister sema dönülsün ister semah, o dönüşler öze değil özden dönüşlere örnektir ve işte sırf bu özden dönüş nedeniyle çirkin ve vahimdir.

Eskiler 'zarfı mazrufuna mazrufu zarfına uygun olmalı' derken kabı(zarfı) dolduran mana ile manayı/muhtevayı/içeriği kaplayan/kapsayan ve koruyan zarfın uyumunun gerekliliğini ne güzel ifade etmişler. Zarfı ön plana çıkaran şekilci ve sözel anlayıştan bir an önce kurtulmak ve eğer derdimiz tarihse onun derinine, yok eğer insansa bu sefer de insanın derununa eğilmek ve girmek zorundayız.

Söz gelimi, mükemmelliği salt büyüklükte/irilikte sanıp da en uyumluyu inşa etmek yerine en büyüğü, en iriyi yapmaya soyunmak ve bununla övünmek mirasçısı olduğumuz ecdada saygı değildir tam tersine saygısızlıktır. Bugünün teknolojisi ile Sinan'ın yaptığından çok yüksek camiler ve çok daha büyük kubbeler ve hatta çok çok uzun minareler yapabilirsiniz ama ondan daha mükemmel bir altın oran yakalayamaz ve hem çevreye uyumlu hem de maksada optimum uygunlukta bir eser ortaya koyamazsanız siz sadece ya kötü bir kopyacı ya da bir akıl dışı yarışın bir küçük kahramanı olmaktan ileri gidemezsiniz.

Eğer tarihi hem siyasi hem de kültür ve sanat anlamında bilmiyorsanız; hem daha fazla insan alan camiler yapabilir hem de bu camilere 'selatin' camii adını da verebilirsiniz. Ama bilesiniz ki sadece büyük cami yaparsınız, selatin camii yapamazsınız. Selatin camileri, sultan camileridir; ya sultanlar ya da hanımları tarafından yaptırılırlar ya da sultan adına. Bir de 'hünkar mahfilleri' bulunur. Sultanınız yoksa eğer yaptığınız ya da yaptırdığınız cami selatin camii olmaz. Ona bir başka ad vermek gerekir.

Nereden nereye, mehterle girdik selatin camiinden çıktık. Şimdilik bu kadar, belki ileride yine gireriz bu konulara. Hadi sonraya bırakmayalım bir de şu 'mehter gibi iki adım ileri bir adım geri gitme' meselesine dokunalım. Mehter hiç geri gitmez; ileri hep ileri gider. Mehter güçlüdür, mehter muhteşemdir, mehter aynı zamanda yol bilir, yordam bilir, adap ve edep bilir. O 'selam kelamdan önce gelir' diyen bir medeniyetin askeri bandosudur. İki adım ileri gider, durur, döner sağı selamlar, tekrar iki adım ileri gider, yine durur bu sefer de solu selamlar. O duruş geri dönüş değildir, selamdır, Allah'ın selamıdır. Bu millet savaşa da selama gitmiş barışa da selamla imza atmıştır.

Barış yapmak, galiplerin hem hakkı hem de borcudur. Yenenin barış düzenini getirmesi bizim tarihimizin ve devlet anlayışımızın en önemli unsurlarından birisidir. Çapul için değil, nizam-ı alem içindir orduyu hümayunun serhatte yollanışı ve mehter köslerinin yeri göğü inletmesi.

Milli Mücadele'yi yapan ve kazananların 'Yurtta sulh cihanda sulh' parolaları da kadim tarihimizin çağın üslubuyla tekrarıdır.