Yaklaşık yirmi bir yıl önce hayatımdaki en büyük kabus ile tanıştım. OKUL. İlk fiziksel ve duygusal şiddetimi adımı yazarken ''a'' harfini, ''e'' olarak yazdığım için yaşadım. Yazmayı ve okumayı bir şekilde başardım. İnanılmaz zor bir süreçti. MATEMATİK ile tanıştıktan sonra, ailemin beni hiç sevmediğini eğer sevselerdi asla beni okula göndermezlerdi diye düşündüm. İte kaka travmalarla isyanlarla ilk ve ortaöğretim bitti. Ben hala sağımı solumu ve hiçbir yön kavramını algılayamamıştım. E tabi sosyal baskı fena ''Bu okumaz!'' Lisede matematik öğretmenime içimde biriktirdiğim ilk isyanımla ergenliğe girmiş oldum. ''Siz matematik bilmiyorsunuz. Asıl matematik Aristothales'in matematiğidir.'' Bu tepkilerimle birlikte dış dünyadan biraz uzaklaşmış olmanın etkisiyle kitapların içine daldım. Üniversiteye kadar başarısızlıklarla dolu bir eğitim hayatı geçirdim. ''bu kadar kitap okuyorsun nereye gidiyor bu bilgiler? Boşuna okuyorsun.'' Gibi tepkilerle her gün karşılaştım. Disleksi ile ilgili bir rapor almadım. Üniversitede psikoloji okumaya başladığımda anladım disleksi olduğumu. Yüksek Onur öğrencisi olarak mezun olduktan sonra tüm ailem, sosyal çevrem, yakınlarım dedi ki; ''Hıııı, aslında zekiymiş.'' Hayır, ben zeki değilim, sadece doğru yönlendirilmedim. Ortaokulun sonlarında başladım söylenmeye; ''ben psikolog olacağım.'' BABA gibi bir babam olmasaydı bu eğitim sisteminin alakasız öğretileri ile aslında bir psikolog olmam zor olacaktı. Klinik alanda uzmanlığını bitirmiş ve doktora sürecine giriş yapmış bir insana okumaz dediler. Ne komik değil mi?

Öğrenme bozukluğuyla ilgili sorunların görülme sıklığı % 8-10 arasındadır. Yaklaşık kırk kişilik bir sınıfta 3-4 çocukta öğrenme bozukluğu sorunlarının olduğu düşünülebilir. Bu çok ciddi bir rakamdır. Her bireyin düşünce şekli ve öğrenme yöntemi bir birinden çok farklıdır. Bu durumda eğitim sistemindeki en büyük eksiklik, tüm bireylere tek tip öğrenme tipiyle yaklaşmasıdır. Eğitim sistemi normal standartlarda olan biri için aşılabilir bir zorluk olabilir. Farklı bir öğrenme işleyişine sahip çocuklar için çok zor bir süreç olabilir. Disleksi yani öğrenme güçlüğü olan Einstein'ın dediği gibi 'Aslında herkes zekidir. Fakat bir balığı bir ağaca tırmanma kabiliyetine göre değerlendirirseniz tüm hayatını aptal olduğunu zannederek geçirir.'

Disleksi bir hastalık değil bir algı farklılığıdır. Disleksiye sahip olan çocuklar hayatta ve öğrendikleri şeylere karşı diğer çocuklara göre daha farklı anlamlar çıkarırlar. Aslına disleksiler arasında dahilerin çıkmasının temel sebebi budur. Bu sürecin en üzücü tarafı yaşamsal değere sahip bu özellikler, okul süreçlerinde bir işe yaramaz.