Demokratik faaliyetler içinde, seçimler ve referandumlar büyük büyük bir yer işgal ettiği gibi bunlara da zaman zaman ihtiyaç vardır. Yalnız, son 10 yılda, 7 seçim ve 3 referandum için sandığa gittik. Birçoklarının kanaatlerine göre, bu çok fazladır. Çalışmayı bir tarafa bırakarak, sadece seçimlerle iştigal etmek, gayenin seçim olmasını ortaya çıkarmaktadır. Bence seçimler ülkemizi ileriye, muasır medeniyetler seviyesine çıkaracak olan, çalışkan kadroların başa geçmesini temin için olmalıdır. 16 Nisan referandumunu takiben, seçim ve referandumdan bahsedilmesi ise, yukarıdaki kanaatlerimi doğrulamaktadır. Ülke olarak çalışmaya, tarım ve sanayide üretimi artırmaya başlamamız gerekmektedir. Artık çalışma zamanıdır. Bir ülke, çalışanların alın terlerini akıtmaları ile kalkınabilir. Ballandıra, ballandıra Batı ülkelerinin zenginliklerini anlatmak ve onlara çalışmadan sahip olma peşinde koşmak abesle iştigaldir.

Ülkemizde, masalarda anlatılan; 'atın önünde et, itin önünde ot' misali olan bir durumu yaşamaktadır. Ülkemizde resmi rakamlara göre % 13 oranında işsiz vardır. Bu işsizlik durumu gençler arasında ise % 24'tür. Yapılacak yatırımlarla, bu işsizleri, işle veya diğer deyimle üretimle buluşturacak olan, ülkemizi idare edenlerin görevidir. Nüfusunun büyük bir kısmı, diğer deyimle 16,5 milyon insanımızın yardım ile hayatını idame ettirmesi, kabul edilebilecek bir husus değildir. İşsizlik bir virüs gibi, ülkemizin olanaklarını kemirmektedir.

Bir gün öğrencilerime; 'ben çok zengin birisi olsam, her birinize birer ev, birer araba versem ayrıca her ay önemli miktarda para versem' nasıl olur dedim. Tüm öğrencilerim, 'ömrünüze bereket, çok iyi olur' dediler. Elbette, böyle bir cevap alacağımı biliyordum. Yetiştirme tarzımız sebebi ile çalışmadan en çok para kazanmaya doğru bir meylimiz bulunmaktadır. Eğer bu soruyu, Batıdaki bir sınıfta soracak olur iseniz, alacağınız cevap 'karşılığında bizden ne istiyorsunuz' olacaktır. Batı ülkelerinde çocuklar yetiştirilirken, aynen terazinin kefeleri gibi, alıp vermenin karşılıklı olduğu öğretilmiştir. Elbette, Batıdaki olduğu şekildeki sert tutumu tasvip etmem mümkün değildir. Yalnız, hayatını, çalışmadan geçirmeyi gaye edinmiş insanlarla; gerçekten çalışamayacak durumda olan veya yardıma ihtiyacı olan insanları birbirinden ayırma gereği ortadadır. İşte burada sosyal devlet ortaya çıkmaktadır. Ülkemiz, özellikle yardıma ihtiyacı olan insanları güvenceye almak bakımından, çok geç kalmıştır. Bu bakımdan bizim nesil ve bizden önceki nesiller, sosyal güvence işini üstlenmişlerdir.

Her insana verilecek olan, aş ve iş güvencesi onları şahsiyetli yapacaktır. Bunun yanında çocuklarını iyi bir ortamda yetiştireceklerdir. Bir insanın yarınından emin olarak bir işi ve aşı, mutlu bir yuvası ve sağlıklı olması, asgari ölçüler içinde anayasal haklarıdır. Bunun yanında ülkemizde tırmanan aile içi veya insanlar arasındaki şiddetin tırmanmasının en önemli sebeplerinden bir tanesi de, ekonomik problemlerdir. Ayrıca, çalışan insanın, dedikodularla ve çarpık ilişkilerle işi olmayacaktır. Çalışan bireylerin meydana getirdiği ülkelerde, aile bağları da güçlü olacaktır ve bu ülkenin güçlü olmasının teminatı olarak ortaya çıkar.

Bunun için de, devletin reel sektöre önem vermesi, üretimi artırıcı önlemleri alması gerekir. İş gücü ile işi biraraya getirdiğiniz zaman, ülkemizin kalkınması için en büyük adım atılmış olacaktır. Yeni yetişen nesillerde, bilimsel erke önem verilmelidir. 'Ekonomik nedenlerle eğitime önem vermemek cahilliktir, zaten o da en büyük fakirliktir'. Saygılarımla.