Sayın Cumhurbaşkanı, milletinin onayıyla kurduğu partinin başına geçti. Hayırlı olsun. 2001 öncesi krizlerin siyasî sonuçlarına baktığımızda, tarihîn rehberliğiyle isabetli bir karara vardık milletçe. Kanaatim o. Vebal romanımın kapağına da yazdım: 'Tarih ışıktır, ne mutlu karanlıklara tutabilene!'

Tarihî gerçek şu ki kitleler, siyasî orkestraların şeflerini takip ediyor. Rahmetli Özal'ın deyimiyle 'Bir orkestrada bir şef oluyor.' Şefler değişince beste milletin istediği sesi veremiyor. Bozuk sesler çıkıyor. Demirel'in DYP, Özal'ın ANAP bestesini şefler değişince millet dinledi mi? Sayın Almet Özal da Beyaz Tv. de dile getirdi bu tarihî gerçeği. Dedi ki 'Sayın Cumhurbaşkanı partisini bırakmamakla çok isabetli hareket etti.'

Tarafsızlık gerekçesiyle inandığı davayı terk etmek insan yapısına aykırıdır. Tarafsızlık millete hizmette adaletli olabilmek demekse, bunun için kulağa hoş gelen notaların bestecisine yapay olarak artık bu eser benim değil dedirtmenin ne mantığı var Allah aşkına! Ben yaptım bu besteyi, milletin istediği gibi ben çaldıracağım, istediğim sesler çıkmıyor çünkü demek haklı bir gerekçe değil mi yani?

Sürekli yenilenme gerekçesiyle partisinden kopmayan Sayın Cumhurbaşkanı ilk grup toplantısında metal yorgunluğundan söz etti. Çok önemli bir tespit! Aracın bakımı sağlıklı yürütülmezse eskiyen parçalar yürümeyi engeller; hasarlı, can kayıplı kazalar olur, hatta Allah saklasın pert de olur araç! On beş yıllık parti içinde hasarlı kazalara neden olanlar olmadı mı? Can kayıpları yaşanmadı mı? Sürekli görev değişiklikleri, yenilenmeler gerek; eskiyen, işlevini yerine getiremeyen parçaları değiştirmek, hatta baktın ki olmuyor tarihîn parlak ışıkları altında yepyeni bir araç üretmek gerek!

Sayın Cumhurbaşkanı metal yorgunluğu ifadesiyle bana göre çok açık konuştu. Milletle sıcak iletişim ağı kurulmasını istiyor. Yeni yarlar kazılmasını istiyor. Uzun süre işbaşında kalanlar, yoğunluk gerekçesiyle milletin fertlerinden kaçmaya başlamamalı asla. Yorgunluk mesajı vermiş olurlar. Bu konu üzerinde birkaç yazıyla özellikle durdum. İnsanların dertlerine derman olamayanlar, sürekli Recep Tayip Erdoğan türküsüyle çıkmamalı artık halkın karşısına!

7 Haziran ve 1 Kasım seçimlerinde altı bin civarında aday adayı vardı. Adayların çoğu listedekilerin yanında sahadaydı. Hatta bugünkü hükümet sözcümüz Sayın Prof. Dr. Numan Kurtulmuş, Ordu televizyonları ortak yayınında aday adaylarının çokluğu bizim elimizi güçlendiriyor, bürokrasiye de insan lazım dedi. Bu söz iyi motivasyon sağladı. Milletin kılcal damarlarına kadar binlerce kişi dava inceliklerini anlatmak için seferber olmak istedi. Ancak ben ben ben… diyen kurmaylar, onları gölgeleme derdine düştü bütün illerde, bunu çok iyi biliyorum ve yaşadım.

Millet diyor ki 'Hep aynı yüzler otobüslerin üstünde, hep aynı türküleri söylüyorlar.' Eskiyen yüzler eskiyen metaller gibi oldular ama ben biraz geri durayım, biraz da falanca konuşsun demediler. Listelere girenler lokomotifti elbette ama millî yaygınlık mesajı adına sözleri gümüş olanları konuşturmalıydılar. Partiye adaylık başvurusu yapan herkesle MYK özel ilgilenmeliydi. Kafileler halinde onlarla yemekli toplantılar yapılmalıydı millî yaygınlık adına. Onların sivil toplum kuruluşlarıyla sıcak iletişim ağları pekiştirilmeliydi.

Sivil toplumun kuruluşlarıyla sıcak iletişim ağı kurabilecek yeni yüzlerin önünü tıkamayın efendiler, eskidiği açıkça belli olanlar geri durma olgunluğu göstersin kendiliğinden. Yıllar önce yine bir yazımda söylediğim gibi siyasetçiler kendi güçlerini göstersinler artık, insinler liderin sırtından!