Son zamanlarda medyadaki yayınlardaki ciddiyetsizlikleri görmemek mümkün değil. İster televizyon, ister gazete veya sosyal medyada tutarsız birçok yayına rastlamak mümkündür. Öncelikli olan bir husus herkes hekim oldu. Öyle ifadelerle bazı ürünler satılmakta ki bu ürünleri alanların, tüm hastalıklardan kurtulabileceği ifade edilmektedir. Bu ürünleri satanların diplomaları, yetkileri nedir, hepsi meçhuldür. Özellikle, tıpta bir ürünün geliştirilmesi için, milyonlarca dolarlık yatırım, araştırmayı yapabilecek bir ekip ve en az 20 yıla ihtiyaç olduğunu bilmiyorlar. Açıkça ifade etmek gerekir ise, işler bu kadar kolay ise, bu kadar yatırıma ve çalışmaya gerek var mıdır? Göz göre göre insan yaşamının tehlikeye atılmasını anlamak mümkün değildir. Bu ilanları izleyen ve okuyanların, bu hususta bilgileri olmayabilir. Devlet bu konuda ağırlığını koyarak, bir ürünün satılabilmesi için gerekli hususları incelemesi gerekir.

Diğer önemli konu beslenme ve diyet konularını içine almaktadır. Özellikleri, yetenekleri veya diplomalarının olup olmadığı belli olmayan kimileri neler neler söylüyor, anlamak mümkün değildir. Özellikle, internetin yaygın şekilde kullanılması ile, belirli dosyalara girerek oradan aldıkları bilgilerle kendilerini uzman olarak lanse etmeleri moda oldu. Yüzlerce bitkiden seçtikleri örneklerle, sağlıklı yaşam, hastalıkların tedavisi veya obezite ile ilgili bilgiler sunulmaktadır. Bu konudaki yeterlikleri olamayan kimilerinin ifadeleri, bazen birbiri ile çelişmektedir. Bu insanlara şunu sormak gerekir: Bu bilgileri elde etmek için hangi laboratuvarda, kaç yıl çalıştın. Sonuçların hangi toplantı veya kongrelerde tartışıldı veya yayınlarınız hangi önde gelen dergide yayınlandı diye sormak gerekmez mi? Kulaktan dolma bilgiler veya okuduğu magazin dergisinden elde ettiği bilgiler ile bu tavsiyelerin yapılması, hiç de uygun değildir. Bilim ciddi bir uğraştır, efsanelerle ve duyumlarla ilgisi yoktur. İleri atılan bütün önerilerin ispat edilmesi ve belli kurum ve kurullarca kabul edilmesi gereği vardır.

İçinde bulunduğumuz Ramazan ayı münasebetiyle, televizyonlarda ve gazetelerde çok sayıda yemek tarifine rastlıyoruz. Bu yemek tariflerinde dikkati çeken en önemli husus çok müsrifçe ve çok pahalı ürünlerle bu yemeklerin yapıldığıdır. Bu malzemelerini yarısı kadar malzeme ile Anadolu kadını onların pişirdiklerinden daha lezzetli yemekleri yapabilir. Ortalama gelir düzeyi, açlık sınırının altında olan bir ülkede bu şekildeki program veya yayınlar, bizim geleneklerimize ne kadar uygundur? Lütfen, bunu bir düşünmek gerekmez mi?

Ramazanda iftar yemeği vermek, bu ayın gelenekleri içinde yer alır. Yalnız, yemeklerindeki müsriflikler ise ayrı bir konudur. Yapılan bir araştırmada ülkemizdeki beslemede, 25 milyar liralık gıdanın çöpe gittiğinin tespit edilmesi, bir utanç vesilesi değil midir? Her gün 120 bin ekmeğin çöpe atılması yine aynı değil midir? A'RAF Suresi, 31. Ayet: ' Ey ademoğulları Allah'a kulluk olsun diye, yapıp ettiğiniz her işte kendinize çekidüzen verin, yiyip için, fakat saçıp savurmayın, çünkü Allah savurganları sevmez' ayetinin anlamı nerede kalıyor. Müslümanlıkta israf haramdır, yere düşen ekmeği öpüp, başına koyan insanlarımız nerede kaldı. Allah'ın nimetlerini bize sonsuzca sunduğu durumda, biraz kendimize çekidüzen vermemiz gerekmiyor mu? Efendim, bayat ekmek sevmiyormuş, her öğün taze ekmek yemesi gerekiyor imiş gibi mazeretlerin anlamı yoktur. Anadolu'da bir parça ekmeğin boşa gitmediğini, bayat ekmeklerden çok lezzetli yemekler yapıldığını nasıl unuttuk. Saygılarımla.