Fısıltı gazetelerinin
rotatifleri,
bastıkça
basıyor. Satış
var, ikinci baskı da...
Köşe başlarında
kurdukları
tezgahlarda,
hazırlanan
yalanlarla,
haysiyet
suikastında kullanılacak
silahın mermilerini
yerleştiriyor...
Sanki, millet işi gücü
bırakmış gibi...
Dün, bir esnaf
sohbetine tanık oldum...
FETÖ operasyonları,
damadın yeniden tutuklanması kararı
ve eski Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün
danışmanının
gözaltına alınması
üzerine konuşuluyordu.
Ben dinlemedeydim...
Mesela, Abdullah Gül'ün
danışmanının FETÖ şüphelisi olmasına
öfkenen orta yaşlardaki
adam, " Abdullah Gül'ün
önünün kesilmek istendiğini" söyledi.
Bir diğeri, "Cumhurbaşkanımız geçen akşam darbe marbe dedi. Gül'ü
hazırlıyorlar. O Gül yok mu?" dedi.
Anlaşılan, Gül'e gönül koymuş biri...
Dükkan sahibi arkadaş,
"Ne kafanızı yoruyorsunuz, gazeteciye sorsanıza"
deyip, beni işin içine çekmek
istemez mi?..
Saatlerce anlatmam lazım!..
"Çok işim var, sonra konuşuruz"
diyerek ayrıldım, açıkçası
kaçtım...
Sonra, kendi kendime düşündüm...
"Bu insanlara ne derdim" diye...
Aklıma Sevgili Ümit Tokçan ağabeyin
bal alırken, esnafla arasında geçen
diyaloğu geldi...
"Ümit ağabey, bal almak için
pazarda bir işyerine girer
ve hakiki mi?"
diye sorunca,
şu cevabı alır:
"Abi la, ben bu zamanda arıya bile güvenmiyorum,
sana ne diyeyim?"...
İç ve dış meseleler yüzünden
dengelerine
ayar verilmeye çalışılan,
en son kanlı bir darbe
girişimiyle demokrasisi askıya
alınmak istenen ve bu kadar
işbirlikçi hainin yaşadığı bir ülkede,
neler olup bittiğini
anlamak ve anlatmak
öyle kolay mıdır?..
Hele de
fanatiklikten
adeta "zombi" olmuş
insanlara...