Makam ve mevki daha net bir ifadeyle güç sahiplerine her daim olmasa da ara sıra dalkavuk da gerekli; zaman zaman çıplak kafasına tokat atmak zaman zaman da sırtına binip oda içinde dolaşmak ya da merdivenden yuvarlamak için. Her toplumda ve her devirde değişik adlarla da olsa daima var olmuştur dalkavuklar. Özellikle de saraylarda.

Osmanlıda kuralları ve ücret tarifesi çok nettir dalkavukluğun. Mesela çıplak kafasına tokat atmak kırk beş para, yüzüne tokat atmak ise otuz paradır. En ucuzu burnuna fiske vurmaktır ve de yirmi paradır. İşin zorluğuna ya da iğrençliğine göre ücreti de artmaktadır dalkavukluğun. Mesela üzengisi olmayan huysuz bir ata bindirilip seyredilmesi -seyrin keyfine göre- üç yüz para ederken kuyruğu dışarıda kalmamak şartıyla bir fındık faresini ağzın içine kapamak dört yüz paradır.

Görüldüğü üzere, zor zanaattır dalkavukluk, hem dalkavuk için hem de efendisi için. Zaman zaman da iğrençtir. Yine tarihi bir gerçektir ki, her devirde, her toplumda, özellikle de zengin ve güçlü konakların çoğunlukla var olmuştur, olmaktadır ve de olacaktır da. Alkışlamasak da, onaylamasak da bu böyledir.

Makam, mevki, servet, kısacası güç sahibine asıl lazım olan akıldır, bilgidir, ilimdir, sabırdır ve de bütün bunlara sahip yaren ve yardımcıdır. Yanlışı, öncesinde uyararak engelleyen, sonrasında da eleştirerek düzelten insandır yar, yaren ya da yardımcı dediğim.

Bu hususlar bizim tarihimizde, bizim kültürümüzde erbabı tarafından yeterince dile getirilmiştir. Farabi'nin 'İdeal Devlet'i, Yusuf Has Hacip'in 'Kutadgu Bilig'i, Nizamülmülk'ün 'Siyasetname'si ve Timur'un 'Tüzikat'ı isteyen her makam, mevki ve servet sahibine, kısacası her muktedire en doğru yolu, en gerekli yoldaşı gösteren ve en hayırlı yolculuğu sağlayacak öğütlerle doludur.

Yusuf Has Hacip'e göre 'bilgi ile gökyüzüne bile yol bulunur' ve 'Dünyayı elinde tutan beyler, akıllı olmak, halkı itaat altına almak isteyen bey de bilgili olmak zorundadır. Anlayış ve bilgi bir kimsede, birarada bulunursa o kişi mükemmel insandır.'

Farabi 'erdemli milletin' yaşadığı 'erdemli kentin' başkanını 'dünyanın hükümdarı' olarak niteler ve onun 'doğuştan sahip olması gereken on iki özelliğini' sıralar. Ancak bu on iki özelliğin bir insanda olmasının zorluğunu da kabul eder. Ona göre böyle bir insan bir asırda ancak bir kere gelir. Bu halde yapılacak iş daha önce gelmiş böylesin insanların ' koydukları kanunlar, kurallar ve adetleri benimseyip muhafaza etmektir.'

Nizamülmülk, 'Tanrı azze ve celle katında padişahların işledikleri günahtan daha büyük günah olmadığı' görüşündedir. 'Çünkü Tanrı azze ve celle padişahlara bahşettiği nimeti hiçbir kuluna nasip eylememiştir. Padişaha, kendi kullarına hükmetme hakkı vermiştir. Bundan dolayı padişahın pür-adil olması ve mazlumlara kıyan elleri kırması gerekir.' Zaten Allahü Teala 'Ya Muhammed, bir işi yapacağında yahut bir meseleyle karşılaştığında dostlarınla istişare et' diye buyurmamış mıdır? Öyleyse padişaha istişare edeceği akıllı dostlar gerektir. Nizamülmülk'e göre 'Hükümdarların en hayırlıları ilim erbabıyla ünsiyet peyda eyleyenlerdir ve alimlerin en mazarratları da hükümdarlarla düşüp kalkanlardır.' Bir de ilim tarifi vardır ki muhteşemdir: 'İlim, hazineye bedeldir; zira hazineyi sen muhafaza edersin, ilim ise seni muhafaza eder.'

Son kıssa da Timur'dan, Timur 'Âdem Babamızdan zamanımıza kadar gelip geçen bütün hükümdarların ne gibi kanunları olduğunu ulemadan sordum' der ve 'Çökme ve düşme sebeplerini mütalaa ve tetkik ettim. Onların düştükleri hatalardan sakınmaya uğraştım' diye ekler.

Tarihimiz, herkese ve her devre yetecek tecrübeler ve bilgilerle doludur. Marifet onu doğru okumakta.