Günümüzde modern teknolojinin ilerlemesi ile birlikte arkadaşlık listesindeki kişiler doldu taştı. Sadece kişi listemize ismini ekleyerek yüzlerce arkadaşa sahip olabiliyoruz. Bu arkadaşlığa son vermek istediğimizdeyse, tek tuşla kişiyi eleyebiliyoruz. Ancak sanal dünya haricinde birçok kişi gerçek arkadaşlıklar kuramıyor. Anlamsızca dost oluyor ve yine anlamsızca dostlukları bitiriyoruz. Net bir tanımlamasını yapmam zor; ancak dost kısaca emek verilen her şeydir diyebilirim. Arkadaşlarla hoş sohbetimizin konusuydu; dost olmak ne demek? Ortak payda olarak güven temeline dayalı oluşan bir bağ olduğu kanaatine vardık. İşin ilginç tarafı güven haricinde herkesin dost tanımlaması, bam başkaydı. Dost demek; sorumluluk, bağ, yalansız söz, istediğinde çalacağın kapı, sen söylemeden derdini anlayan... gibi birçok dost tanımlaması yapıldı. Herhalde dost kelimesi en şanslı kelimelerden çünkü bir kelimeye bu kadar anlam yükleyebilmek gerçekten inanılmaz.

Her şeyde olduğu gibi dostluğunda ilk temeli iletişimdir. İnsanların günümüzde en büyük sorunlarının tek kaynağı sağlıklı iletişim kuramamaktan kaynaklı kendini yalnız hissediyor olmalarıdır. Gerçek bir dostluk sağlıklı bir iletişim olmadan oluşmaz. Bu aradaki bağlılığı oluşturabilecek en büyük etkendir. Gerçek dostlukların hepsi bağlılık gerektirir. Bu bağlılık bağımlılığa dönüştüğü an bencillikte başlıyor demektir. Kişiler arası en büyük yaralanmalar, insanların birbirine karşı bağlılık değil bağımlılık geliştirmelerinden kaynaklanır. Sağlıklı iletişim kurabileceğiniz gerçek dostluklar, bağlılık gerektirir. Bağlılığın en büyük getirisi sorumluluktur. Dost, sorumluluklarını bilen değil sorumluluk hisseden kişidir. İki yönlü bağlılık demek, iki yönlü sorumluluk demektir. Bunun içinse insan önce kendine karşı sorumluklarını yerine getirmeli ve fedakarlıklardan kaçınmamalıdır. Bu aşamadan sonra zaten asıl dostluk yapı taşı güven oluşmaya başlıyor ve ben sözü Can Dündar'a bırakıyorum;

Saate bakmaksızın kapısını çalabileceği bir dostu olmalı insanın... "nereden çıktın bu vakitte" dememeli, bir gece yarısı telaşla yataktan fırladığında. "gözünün dilini" bilmeli; dinlemeli sormadan, söylemeden anlamalı... Arka bahçede varlığını sezdirmeden, mütemadiyen dikilen vefalı bir ağaç gibi köklenmeli hayatında; sen, her daim onun orada durduğunu hissetmelisin. İhtiyaç duyduğunda gidip müşfik gövdesine yaslanabilmeli, kovuklarına saklanabilmelisin.
kucaklamalı seni güvenli kolları, dalları bitkin başına omuz, yaprakları kanayan ruhuna merhem olmalı... En mahrem sırlarını verebilmeli, en derin yaralarını açıp gösterebilmelisin; gölgesinde serinlemelisin sorgusuz sualsiz... Onca dalkavuk arasında bir tek o, sözünü eğip bükmeden söylemeli, yanlış anlaşılmayacağını bilmeli. Alkışlandığında değil sadece, asıl yuhalandığında yanında durup koluna girebilmeli. Övmeli alem içinde, baş başayken sövmeli ve sen öyle güvenmelisin ki ona, övdüğünde de sövdüğünde de bunun iyilikten olduğunu bilmelisin, "hak ettim" diyebilmelisin. Teklifsiz kefili olmalı hatalarının; günahlarının yegane şahidi... Seni senden iyi bilen, sana senden çok güvenen bir sırdaş... Gözbebekleri bulutlandığında yaklaşan fırtınayı sezebilmelisin ve sen ağladığında, onun gözünden gelmeli yaş...

Şiirin devamını okumanız dileğiyle... Dost pazarlar.