Milli Mücadele yıllarında Ankara'yı -mealen- şöyle anlatır bir yabancı gazeteci: 'Ankara dağların arasında bir küçük bataklık. Bu bataklıkta bir avuç kurbağa başını sudan çıkarmış medeni dünyaya kafa tutmakta…' Bu telgraf çekilmek üzere Matbuat Umum Müdürlüğü'ne bırakılır. O yılların Ankara'sında sadece bir telgraf hattı var; o hatta da öncelik askerindir, diğer telgraflar gece yarısından sonra hatlar boş kaldığında çekilir. Bizim yabancı gazetecinin telgrafı, sabaha karşı çekilir ülkesine ama biraz değişmiş olarak: 'Ankara dağlar arasında bir bozkırdır. Orada bir grup vatansever dünyaya 'Ya İstiklal Ya Ölüm' diye haykırıyor. '

O dağlar arasındaki bataklık diye tanımlanan Ankara, bugün dünyanın sayılır devletlerinden birisinin başkenti ise ve Melih Gökçek diye birisi orada çeyrek asra yakın belediye başkanlığı yapıyorsa bunu o Milli Mücadeleye ve o Milli Mücadelenin öncüsü, önderi, başkomutanı Gazi Mustafa Kemal Atatürk'e borçludur. Sadece o değil, bir asra yakın bir süredir bu ülkenin kaderinde söz sahibi olan herkes de bulunduğu makamı o kahramanların kurduğu cumhuriyete borçludur.

Şu 'milli birlik ve beraberliğe her zamankinden fazla muhtacız' sözünün en geçerli ve gerekli olduğu böylesine bir günde Anıtkabir'i imara açmak hangi aklın, hangi izanın ve daha ötesi hangi ince hesabın eseridir anlamak mümkün değil. Yer mi kalmadı Ankara'da imara açılmadık ya da betonlaştırılmadık? Yer mi kalmadı Ankara'da kenti biraz daha taşlaştırmak için de geldiniz gittiniz kentin merkezindeki Anıtkabir alanına göz diktiniz. Ve gereksiz yere yeni bir tartışma, yeni gerilim ve ayrışmaya çanak tuttunuz.

Bu ülkede hala akıl, izan ve basiret sahiplerinin yaşadığına ve hala onların böylesine bir yanlışa izin vermeyeceklerine inanıyorum. Bu çılgınlığa dur diyecek yüreklere ve iradeye selam olsun.

SAMSUN'U YAZMAK

Sadece Samsun'u yazacaktım bugün, olmadı, Ankara'da akıl almaz imar değişikliği gündemin başına oturdu. Ama olsun ben yine de yazacağım Samsun'u. Böylesine bir organizasyona gözlerimizi kapamamız, kulaklarımızı tıkamamız olacak iş değil.

On iki gün müddetle beş bine yakın sporcu birçok dalda yarışacak bu kentte. Sadece yarışmayacak, gezecek, görecek hem Samsun'u hem de Samsunlunun şahsında Türk milletini tanıyacak ve eminim ki sevecek. Ve büyük kısmı ülkesine Türk dostu, Samsun sevdalısı olarak dönecek. Az şey mi?

Sadece sporcular değil, yöneticiler, teknik elemanlar ve yardımcıları da hesaplayınca herhalde yüz bin civarında geceleme yaşanacak bu kentte. Bütün bunlar ekonomiye artı katkı ama bir de bu amaçla yapılan tesislerin daha sonra çok değişik dallarda bizim gençlerimize spor olanağı sağlayacağını düşündüğümüzde, kent olarak kazancımızın çok daha fazla olduğunu göreceğiz.

Ben bu olimpiyatları düşünen, alan, bu kente getiren, yolundan tesisine, çevre düzenlemesinden kent peyzajına, organizasyonundan tanıtımına kadar her alanda emeği geçen herkesi yürekten kutluyorum. Sağ olsunlar, var olsunlar..