Bu ifade benim değil, bundan kırk beş yıl kadar önce bu kentte yaşamış bir önemli siyasetçiye ait. 'Bir zamanlar kartaldı' sözü sanki onun için söylenmişti. Şimdilerde Türkiye'nin önde gelen holdinglerinden birisinin kurucusu, Ulusoy ailesinin büyük ağabeyi Mehmet Ali Ulusoy yetmişli yıllarda iktidar partisinin Samsun il başkanı. Tam tabiriyle kılıcının önü de kesiyor, arkası da. İlkokul diploması yok ama hem hayatı biliyor hem de adabı ve edebi. İlme yabancı ama irfana aşina, alim değil ama arif. Muhatabı da aynı partinin Samsun merkez ilçe başkanı; yani şimdiki İlkadım, Atakum, Canik ve Tekkeköy'ü içine alan bir büyük alanın seçilmiş patronu merhum Arif İstifer. Anlatan da o dönemin Samsun Ticaret ve Sanayi Odası Meclis Başkanı Vedat Aydar. Ben olayı Vedat Aydar'ın kendisinden dinledim.

O yıllar, Samsun Fuarı Türkiye'nin İzmir Fuarı'ndan sonraki tek ulusal fuarı. Muhteşem bir fuar; 1 Temmuz'da büyük törenlerle açılır ve 31 Temmuz'a kadar sürer. Karadeniz ve İç Anadolu'nun belli bir kesimi ama Türk sanayisinin bütün büyükleri Samsun'a akar. Sanayi ve ticaret erbabının yanında sanat dünyasının en ünlüleri sahne alır o fuarda. Ve bir yaz boyu neşe artarak sürer Samsun'da. Aşklar doğar o mekanlarda, aşklar yaşanır ve adım adım mutlu evliliklere taşınır insanlar. Herhalde hayal kırıklıkları da oldukça sık yaşanmıştır ama onlar pek konuşulmaz, pek anlatılmaz. Benim yaşımdakiler hala hasretle yad eder o günleri ve hala özlemini çeker.

Anlatacağım olay o açılışların birinde gerçekleşir. Açılışa gelen dönemin ticaret ve sanayi bakanı tören alanından Samsun valisinin makam aracıyla ayrılır. Öyleydi o zamanlar, vali devleti temsil ederdi ve il sınırlarına giren bakanlar, valinin makam aracına geçerlerdi.

Bakan, valinin aracına geçince bakanın aracı boş kalır. Eh ona binmek de iktidar partisinin il yöneticilerine yakışır. Arif ağabey o niyetle bakan aracına hamleder; tam kapıyı açacağı sırada Mehmet Ali Ulusoy'un bomba gibi patlayan sesiyle kalakalır: 'Dur, Arif; bu devlet bu kadar küçülmedi daha!'

'Alim değil ama arif' demiştim ya merhum Mehmet Ali Ulusoy için, işte bu olay onun hüccetidir. İktidar partisinin öyle sıradan bir yöneticisinin değil kılıcının önü de arkası da kesen son derece güçlü il başkanının devlete bakışı bizim geçmiş kültürümüzden süzülüp gelen ama ne yazık ki son zamanlarda artık görmekte çok zorlandığımız irfanın bir tezahürüdür. Tabii, bir de siyasette o saygıyı uyandıran 'devlet ricalinin' takındığı tavır, gördüğü ve sergilediği devlet umurudur.

Nereden mi aklıma geldi bu konu; söyleyeyim. Tam da başka bir konuyu kurgulamışken kafamda devletin bakanının huzurunda yaşanan o hazin kavga haberini okuyunca hatırladım ve erbabını değil ama sevgili halkımı ilgilendireceği düşüncesiyle bu yazıyı yazmaya karar verdim.

Ben hala merhum Mehmet Ali Ulusoy'un dediği gibi düşünüyorum: 'Bu devlet küçülmedi!' Sorun devlette değil sorun kaht-ı ricalde. Kaht kuraklık, kıtlık, yokluk demektir. Sorun devlette değil devlet adamında, daha doğrusu devlet adamı kıtlığında.