Bir zamanlarda ne de coşkuyla kutlanırdı 24 Temmuzlar. Bir değil iki bayram hatta biraz zorlanırsa üç bayram sığdırılırdı o güne. Halk ya da siyasiler 24 Temmuz 1908'i 'II. Meşrutiyet'in yıldönümü' olarak kutlarken biz gazeteciler de 'basın bayramı' olarak kutlardık. Nasıl kutlamayalım ki, o gün Türk basınından resmi sansür kaldırılmıştı. Biz henüz organize olmuş cemaatlerin ilan sansürüyle karşılaşmamıştık. Kimliği belli kamu görevlisinin gerekçesi açık sansürüne karşı mücadele etmeye alışmış bizler kimliği gizli gerekçesi bize kapalı ama aynı zamanda ima yollu herkese açık reklam sansürünün karşısında kaldığımızda geçmişe rahmet okumuştuk.

Artık ne biz hatırlıyoruz bayramımızı ne de birkaç kibar siyasetçi ve kamu yöneticisinin dışında bir kutlama mesajı gönderen var. Biz mi hak etmiyoruz yoksa muhataplarımız mı unutkan ya da basına ilgisiz, bilmiyorum, ama durum budur ve de bu ahval herkes adına üzücüdür.

Lozan da bir zamanlar milletçe kutlanan bayramlarımızdan birsiydi. Gerçi artık hem iki dini bayramı hem de dört milli bayramı bile eskinin coşkusuyla kutlamıyoruz ki Lozan gibi, Kabotaj gibi günleri hatırlayalım. Lozan'ı hatırlamamanın ötesinde bir de karalama ve hatta lanetleme modası peyda oldu son zamanlarda.

Lozan'a 'Misak-ı Millinin' heyecanı ama Mondros'un ve Serv'in ağır yüküyle gittik. İddiamız büyüktü ama o ideali gerçekleştirme gücümüz yetersizdi. Tıpkı Osmanlının Kızılelma idealini bir müddet sonra gerçekleştiremez oluşu gibi. Ne muhteşemdi o hayal, o ideal, yakındakini kopardıkça uzaktaki yaklaştı, biz yaklaştıkça o uzaklaştı. Konstantiniye, Niş ve Budin Kızılelmaları bir fiskeyle düştü; belli ki yeterince olgunlaşmışlardı. Ya da bileğimiz her ağacı kökünden sallayacak kadar güçlüydü. Heyhat; Beç'te kesildi nefesimiz, alamadık Beç'i ve deremedik o muhteşem elmayı. Ben Misak-ı Milliye Kuvay-ı Milliyecilerin Kızılelma'sı gözüyle bakarım. Nasıl Osmanlı Kızılelma'nın peşinde koşarken bir büyük Cihan İmparatorluğu kurdu Kuvay-ı Milliyeciler de Misakı Milli peşinde koşarak 'Tam bağımsız Türkiye Cumhuriyeti Devleti'ni' kurdu.

Sınırları yeterli bulmayabilirsiniz, onlar da yeterli bulmadılar. Ama savaşın ne demek olduğunu bizim gibi kitaplarda okuyarak değil cephelerde vuruşarak öğrenenler vuruşacakları anı bildikleri gibi duracakları anı da bildiler. Durdular ama hiç unutmadılar. İlk fırsatta Hatay'ı anavatana kattılar. İstiklal Madalyası'ndaki en uzun ışık huzmesi, hala Musul'un üzerine düşer. Marifet almadılar/ alamadılar diye zaferin asli sahiplerine atıp tutmak değil, gidip almak ve millete hediye etmektir. O mukaddes topraklar hala fatihlerini beklemektedir.

Bir gün önce 23 Temmuz 1919'da Erzurum Kongresi toplanır Doğu Anadolu'nun kalbinde, Erzurum'da. Ve ta Amasya'dan başlayan, Erzurum'dan Sivas'a, Sivas'tan Ankara'ya, Ankara'dan İstanbul'daki Meclis-i Mebusa'na, oradan da Lozan'a ve tüm dünyaya yayılan bir bildiriye yüreklerle attılar bağımsızlık imzası. Lozan o imzanın bütün dünyaca kabulüdür.

23 Temmuz da 24 Temmuzlar da kutlu olsun…